Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yalova Kâğıthanesi

Yazının Giriş Tarihi: 08.07.2013 05:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.07.2013 05:00

Tarihî Yalakabâd (Yalova) Kâğıthanesi

Yalova civarında meydana gelen olayları bütün ayrıntılarıyla doğru olarak öğrenebilmek ve bilmek, sadece tarih bilgisini geliştirme yönünden değil, üzerinde dolaştığımız toprağa, soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya, içinde yaşadığımız sosyo- kültürel çevreye borçlu olduğumuz saygı ve minnetin kaçınılmaz gereğidir.

İşte bu noktadan hareketle, Yalova civarında karşımıza çıkan ve mutlaka bilinmesi gereken kültürel değerlerden biri de, tarihi Yalakabâd Kâğıt Kârhanesi ya da Kâğıthanesi’dir.

İnsanoğlunun en büyük keşiflerinden biri yazıdır. İnsan birikiminin mekân ve zamanda yaygınlık ve kalıcılığı yazı ile ortaya çıkar.

Çeşitli aşamalar geçiren yazı, yine çeşitli aşamalar geçiren kâğıtla varlığını sürdürmüştür.

Şüphesiz kâğıdın bulunuşu ve gelişimi ayrı bir konudur. Türklerin, kâğıdın bulunuşundan Batı dünyasına uzanan çizgide oynadığı rolle, Anadolu’ya yerleştikten sonra kâğıt karşısındaki tavırlarının ayrı bir önem ve yeri vardır.

Her iki konunun da yeterince incelendiği söylenemez.

Türkler, tarih içinde kâğıdı çeşitli şekillerde elde etmişler ve kullanmışlardı.

Anadolu’ya yerleştikten sonra da kâğıt kullanımına devam eden Türkler, küçük çapta da olsa, kâğıt üretme çabasına girmişlerdi.

12 nci yüzyılda Pamukkale Kâğıthanesi ,
13 ncü yüzyılda İstanbul (Bizans ) Kâğıthanesi,
14 ncü yüzyılda Amasya Kâğıthanesi,
15 nci yüzyılda Bursa Kâğıthanesi, varlıkları bilinen ve çeşitli kaynaklarda adı geçen kâğıthanelerdir.

Osmanlı Devleti’nde, varlığını kesin olarak belgeleyebildiğimiz ilk kâğıt imalâthanesi, 18 nci yüzyılın ortalarında Yalakabâd (Yalova)’da kurulan Kâğıthane’dir.

Türkiye’de ilk Müslüman Türk matbaası İbrahim Müteferrika tarafından kuruluncaya kadar, kâğıt ihtiyacı ciddi şekilde hissedilmemişti. Gerçi hattatlarla azınlık matbaalarının kâğıda ihtiyaçları olmuştu, fakat hattatların ihtiyacı peyderpey Doğu ve Batı kâğıtlarıyla karşılanabiliyor ve ciddi bir şekilde devamlı kâğıt stokuna ihtiyaç duyulmuyordu. Azınlıklar, matbaalarının kâğıt ihtiyacını Batı’dan karşılıyorlardı. Dışarıdan gelen kâğıtlar, çok defa onların aracılığı ile Müslümanlar’ın eline geçtiğinden, kâğıt ihtiyacı azınlıklar için büyük bir mesele olmuyordu. Kaldı ki, onlarınkiler özel matbaalardı. Oysa, İbrahim Müteferrika’nın açtığı matbaa, devletindi. Sonra, bu ilk resmi matbaanın o zamana kadar pahalı olan yazma eserleri daha ucuza basmak ve herkesin almasını kolaylaştırmak gibi bir amacı vardı. Ucuz ve çok sayıda kâğıt ihtiyacı, ancak yeni kurulacak yerli bir kâğıthane ile sağlanabilirdi.

İbrahim Müteferrika, 1741 yılında, Yalova’da bir kâğıthane kurmak için teşebbüse geçti.

Kâğıthane için, Yalakabâd’ın Elmalık Köyü’nde, Hırka Deresi üzerinde, Çardaklı Mevkii’nde bir yer beğenildi. Burası , Darüssaade Ağası Beşir Ağa’nın çiftliğindeydi. Hacı Mustafa Ağa, bu çiftliği Dergâh-ı Ali Cebecibaşı Elhaç İsmail Ağa’nın vefatından sonra almış, daha sonra çiftlik Darüssaade Ağası Beşir Ağa’nın evkafına dahil olmuştu.

Yer belirlendikten sonra, kâğıthanede çalışacak personel konusu üzerinde duruldu. Bunların Lehistan’dan sağlanması için Hotin Valisi ile Boğdan Voyvodası Yanaki’ye emirler yazıldı. Hotinli Arslan isimli bir Yahudi Lehistan’a gönderildi. Orada üç kâğıtçı ustası ile pazarlık yapıldı ve ustalar İstanbul’a getirildi.

Bu ustalar ve Yahudi, İstanbul’da İbrahim Müteferrika’nın evinde bir süre misafir kaldılar.

Lehli ustalarla Müteferrika arasında antlaşma yapıldı. Buna göre, Kâğıthane’deki aletlerin bu ustalar tarafından yapılması, fakat bunun için gereken malzemenin devlet tarafından karşılanması kararlaştırıldı. Kâğıtçılığı öğrenmek, ustaların ayrılması ile imalâta devam edebilmek için, bunların yanlarına yetiştirilmek maksadıyla personel verilmesi plânlandı.

Ustaların Lehistan (Polonya) ‘dan seçilmelerinin sebebi ise, Türkiye’ye kâğıt ihraç etmeyen ülke oluşu ve kâğıtçılığın ileri bir düzeyde olmasıydı.

Nigar Anafarta, “Türkiye’de İlk Kâğıt” isimli araştırmasında, Raşid Tarihi isimli bir kitabın başında ve sonunda, Yalova’da kurulan bu kâğıt imalathanesiyle ilgili 1745 tarihi bulunduğunu belirtmiştir. Aynı kâğıt üzerinde, stilize bir cami ve (Yalakabad ) kelimesi olduğu da belirtilmektedir. Buradan yola çıkılırsa, Yalakabad’da kâğıt imal eden bu “Kâğıt Kârhanesi” nin, 1745’te kurulduğu ileri sürülebilir.

Kaynaklardan anlaşıldığına göre, sözü edilen “Kâğıt Kârhanesi” (Kâğıthanesi) kısa sürede gelişmiş ve burada yapılan kâğıtlar, Avrupa kâğıtlarıyla yarışır hale gelmiştir.

7 Nisan 1745 ve 29 Mart 1746 tarihli iki belgeden, Padişah 1 nci Mahmut’un yeni kurulan kâğıt imalâthanesinden çok memnun kaldığını, o kadar ki yaptığı kâğıdı kendisine sunan Kâğıt Emini İbrahim Efendi’ye 100 altın ihsan ettiğini anlıyoruz.

18 Nisan 1745 tarihli bir başka vesikada ise, Yalova Kâğıthanesi’ ne ikinci bir dolap ilâve edildiği ve kâğıthanenin ihtiyaçlarının Tersane-i Amire, Cephane-i Amire ve Tophane-i Mamure’den karşılandığı belirtilmektedir.

Belgelerden anlaşıldığına göre, kâğıthane, faaliyetine bir süre devam etmiş; Kâğıthane’ye gerekli olan suyun muhafazasına özen gösterilmiş; Hırka Deresi’nin korunması için civarda oturanlar bazı sorumluluklardan muaf tutulmuştur.

Ne var ki, 1760 senesinden sonra, kâğıthanenin faaliyetini sürdürüp sürdürmediği kesin olarak bilinmemektedir. Elimizde kâğıthanenin üretim bilgilerini içeren belgeler de bulunmadığı için Yalakabad (Yalova) Kâğıthanesi’ nin ülkenin ihtiyacına ne kadar cevap verdiği saptanamamaktadır.

Anlaşılıyor ki, Yalakabad (Yalova) Kâğıthanesi, 10- 15 sene kadar çalıştıktan sonra kapanmıştır. Bunun Avrupa kâğıtları ile rekabet edememekten kaynaklandığı sanılmaktadır.

Ayrıca, Kâğıthane suyunun yöre halkı tarafından kullanıldığı ve çarkları çevirmeye yetmediği gibi teknik elemanların bulunamaması da düşünülebilir.

Ahmet Refik Altınay, Alimler ve Sanatkârlar isimli eserinde, kaynak göstermeden ve kesin tarih vermeden, Yalakabad Kâğıthanesi’nin uzun yıllar devam ettiğini, İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaada Yalova’da yapılan kâğıtların kullanıldığını yazmaktadır.

İbrahim Müferrika, matbaayı 1727’de kurmuş, 1747’de vefat etmiştir.

Yalova Kâğıthanesi, 1745’te kurulduğuna göre, burada üretilen kâğıtların ancak İbrahim Müferrika’nın kurduğu matbaanın 1745’ten sonra bastığı kitaplarda kullanıldığı düşünülebilir.

Ne var ki, ilk matbaada basılan son kitap, 1 Ekim 1742’de yayımlanan “Ferheng-i Şuuri” dir.

Konuyla ilgili araştırma ve eserlerde, İbrahim Müteferrika’nın 1747’de vefat ettiği göz önüne alınırsa, 1742- 1747 yılları arasında, Müteferrika Matbaası’nda basılmış bir kitaba rastlanmamaktadır.

1747’de İbrahim Müteferrika’nın halifesi İbrahim Efendi ve Ahmet Efendi’ye, başvuruları üzerine yeni bir matbaa fermanı verilmiş, 1754’te bu ferman 3 ncü Ahmet tarafından yenilenmiştir.

Bundan sonra, 1755’te Vankulu Lügatı’nın birinci cildinin ikinci, 1756’da aynı kitabın ikinci cildinin ikinci baskısı yapılmış, 1756- 1783 yılları arasında matbaa uzun bir süre çalışmamıştır.

1784’te verilen fermandan sonra ise Müteferrika Matbaası’nda şu kitaplar yayınlanmıştır:

Tarih-i Sami ve Şakir ve Subhi, Baskı Tarihi 1784.
Tarih-i İzzi, Baskı Tarihi 1784.
İğrabü’l- Kafiye, Baskı Tarihi 1785.
Fenn-i Harp, Baskı Tarihi 1792.
Fenn-i Lâğım, Baskı Tarihi 1793.
Fenn-i Muhasara, Baskı Tarihi 1794.

Buradan anlaşılıyor ki, Yalova Kâğıthanesi’nin 1745- 1760 yılları arasında çalıştığı kabul edilirse, ikinci matbaasında, Vankulu Lügatı’nın birinci cildinin ikinci baskısı, 1756’da da aynı kitabın ikinci cildinin ikinci baskıları Yalova kâğıtlarına basılmış olabilir. (Ben, bu sözü edilen kitapları bulamadım, bulsaydım kâğıtlarını inceleme imkânım olacaktı.)

Dolaysıyla, Ahmet Refik Altınay, “Müteferrika Matbaası’nda bu kâğıtlardan yararlanılmıştır” demekle haklı olduğu gibi, Osman Ersoy da, “Müteferrika zamanında bu kâğıtlardan yararlanılmamıştır” demekte haklıdır.

Ayrıca, Osman Ersoy, Vankulu’nun ikinci baskısı ile Sami- Suphi- Şakir Tarihi’ni incelediğini, buradaki kâğıtlarda Yalova filigranlı kâğıt bulunmadığını, Hamdi Efendi’nin sözünü ettiği aslan damgalı kâğıtlara da rastlamadığını belirtmektedir.

Elimizde Yalova Kâğıthanesi’nin aylık ve yıllık üretimini gösteren belgeler olmayışı yüzünden, Kâğıthane’nin kâğıt ihtiyacının ne kadarına cevap verdiği bilinmemektedir.

Yalova Kâğıthanesi kapatıldıktan ya da devre dışı kaldıktan sonra, İstanbul (Kâğıthane) Kâğıt Fabrikası, Beykoz Kâğıt Fabrikası, İzmit Kâğıt Fabrikası, İzmir Kâğıt Fabrikası, Hamidiye Kâğıt Fabrikası gibi yeni Kâğıthaneler ve hatta kâğıt fabrikalarının kurulduğu bilinen bir konudur.

Ancak, kendisinden öncekilerle ilgili kesin belgelere ulaşılamadığı için, Yalova Kâğıthanesi’ nin tarihi, Türk Matbaacılığı ile ikiz sayılabilir.

Türkiye’de kâğıt sanayinin kurucusu Mehmet Ali Kâğıtçı’dır. Onun tarihi Yalova Kâğıthanesi hakkındaki düşünceleri herhalde unutulmayacak ve gelecek kuşaklara yön gösterici olacaktır.

“…Türk kâğıt ve tabı sanatlarının tarihî kültür merkezi olabilecek Yalakabâd Kâğıthanesi’nin canlandırılmasını, güçlenmiş matbuatımızın kadirşinas himmetinden temenni eylemek acaba mümkün olabilir mi?”

*****

Ben konuya ilgi duydum, araştırdım ve Tarihi Yalakabad Kâğıthanesi’nin mutlaka ama mutlaka Yalovalı’nın gündemine taşınması gerektiğini vurgulayan yazılar yazdım.

İlk yazım, 13 Ağustos 1997’de Yalova Gazetesi’nde “Yalova’da Açılan Kâğıt Fabrikası” adıyla çıktı. Hemen her sene mutlaka bir veya iki defa konuyu gündeme getirmeye çalıştım.

2004 yılında, Yalova İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, “Tarihî Yalakabâd (Yalova) Kâğıthanesi” isimli çalışmamı, kitap olarak yayınladı. Kitap, halen Türkiye’de hemen hemen tüm kütüphanelerde ve bazı okul kitaplıklarında bulunuyor. Konu hakkında ( Kâğıdın bulunuşu ve Dünyaya Yayılması, İlk Kâğıthaneler, İbrahim Müteferrika, Müteferrika’nın Matbaayı Kurması, Kâğıt İhtiyacının Ortaya Çıkması, Yalakabad Kâğıthanesi’nin Kurulması, Personel Temini, Kâğıthanenin Çalışması, Kâğıthanenin Kapanması, Konuyla İlgili Fermanlar, Daha Sonra Kurulan Kâğıthaneler gibi) daha ayrıntılı bilgi ve belge arayanlar, adı geçen kitaptan yararlanabilirler.



GÜNÜN SÖZÜ:

Seni görmeyeni ve görmezden geleni, sen hiç görme ve görmezden gel !



NOT DEFTERİMDEN:

“Hayatta edinilmesi gereken en önemli prensip her zaman ve her zeminde hakkın ve haklının yanında yer almak olmalıdır. Güçlünün yanında yer almak ve bunu maddi çıkarları ya da gelecekteki beklentileri için kullanmak basit ve gelişmemiş kişilik göstergesidir.”



ÇOCUK OYUNCAĞI MI BU ?

27 Mayıs 2013 tarihinde bu köşede yazdığım yazıda aynen şunları dile getirmiştim: “ Tek istikamet olan ve bu durumu uygun trafik levhalarıyla belirtilmiş bir sokağa ters taraftan giren araçlara bir cezai müeyyide uygulaması yok mudur?

Örneğin, Fatih Caddesi ile Çeşme Sokak arasındaki Hürriyet Sokak, tek istikametli bir sokak. Bu sokağa sadece Fatih Caddesi tarafından giriliyor. Ancak, her akşam saat 23 civarında, bir araç, yanında yürüyenlerin bağırıp çağırmalarıyla birlikte, bu sokağa ters taraftan giriyor ve bu sırada sokağa normal şekilde girmiş araçlar da söylene söylene geri geri giderek sokaktan çıkıyor. Tekrarlıyorum, bu sokak ‘Tek İstikamet’…”

Bu satırları 7 Temmuz 2013 günü yazıyorum. Fatih Caddesi’nden Hürriyet Sokak’a giriş “YASAK”, Çeşme Sokak’tan Hürriyet Sokak’a giriş “TEK İSTİKAMET” oldu, yani bir süre öncesinin tam tersi…

Şaka gibi değil mi? Eee, o zaman sorarlar: “Çocuk oyuncağı mı bu?”



AÇILIM BU MU ?

Yüksekova’da “Karakol istemiyoruz” diyen bölücüler, askere ve polise taşlarla saldırdılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, nerede karakol açılacağını bölücülere mi soracak? Bu mu açılım denen ucube?



NEDEN:

Türkiye, önceleri Irak merkezî hükümetiyle yakın ilişkiler içindeyken bu yaklaşımını terk etti ve (merkezi Irak yönetiminin isteği dışında) Kuzey Irak’taki Barzani yönetimiyle yakın ilişkiler içine girdi. Doğal olarak merkezi Irak yönetimiyle ilişkiler gerginleşti. O kadar ki, Kuzey Irak bölgesinde bir toplantıya gitmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanı’na merkezî Irak yönetimi izin vermedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, merkezi yönetim dururken neden Kuzey Irak’taki Barzani yönetimi ile yakın ilişki içine girdi, NEDEN?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Suriye’de yönetime karşı ayaklananları NEDEN besliyor, eğitiyor, destekliyor ve NEDEN Merkezî yönetime karşı çıkıyor?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, (darbe sanki kendisine yapılmış gibi) Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü’nün desteklediği Cumhurbaşkanı Mursi’yi NEDEN destekliyor da, NEDEN yönetime karşı ayaklananlara karşı çıkıyor? Mursi, kötü yönetimiyle, insanların hayat tarzlarına karışmadı mı? Laiklerle dinciler arasında bölünmüşlük yaratmadı mı? Mursi, kendisine oy vermeyen laik kesimi dışlamadı mı? Mursı, tek adamlığa oynamadı mı? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, NEDEN ısrarla Mursi’yi destekliyor?

Müslüman Kardeşler Örgütü, askeri davet ederek yapılan darbeyle Musli’yi göreve getirdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu askeri darbeye NEDEN ses çıkarmadı da, Suriye’de Esad rejimine cihat ilân eden Musli’ye karşı yapılan askeri darbeye NEDEN tepki gösteriyor ?



KÜÇÜK BİR HATIRLATMA:

Vefa, önemli bir duygudur, Yalova’nın da “Vefa” ya ihtiyacı var!..

ATATÜRK DİYOR Kİ:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
…”

www.ahmetakyol.net
www.facebook.com/ahmet.akyol.1422



Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.