Binlerce zeytin ağacı termik santral için dozerlerle köklerinden sökülüyor. Protestolar üzerine bir devlet görevlisi, “dağ taş zeytin ağacı dolu” demeye getiriyor.
Kısa süre sonra bir başka haber duyuluyor, “Bursa'da, zeytinciliğin merkezi Mudanya İlçesi'nde, bina inşaatı için 2 saat içerisinde 100 kadar zeytin ağacı dozerlerle söküldü.”
Öte yandan 25 dekarın altındaki zeytinlikler “zeytin alanı dışına” çıkarılmak isteniyor.
Türkiye’de zeytin ağaçlarının yüzde 90’ı 25 dönümün altında ve zeytin alanı ortalaması ise 10- 12 dönüm... Tüm dünya zeytin fidanı dikerken biz zeytinliklerimizi koruyup kollayacağımıza kesiyoruz. Tarihi çiftlik alanları, yargı kararlarına rağmen lüks ve gösterişli yapılar için heba ediliyor.
Ormanlık alanlar hava alanı veya köprü yapımı nedeniyle tahrip edildikçe, doğal yaşam alanları elden çıkan vahşi hayvanlar şehirlere saldırıyor.
Yeşil alanların elden çıkmasına tepki gösterenler dövülüyor, yerlerde sürükleniyor.
Sanki başka yer yokmuş gibi, birinci sınıf tarım arazilerine devletin de desteğiyle üniversite yerleşkeleri yapılıyor.
Kısacası, kimileri güçlerini olabildiğince kullanarak yeşil alanları çıkarları doğrultusunda kullanır ve imara açarken, küçük bir azınlık buna tepki gösteriyor, çoğunluk ise sadece seyrediyor.
Türk insanı, doğal yaşamın yok edilmesini ve tarım alanlarının imar açılmasını suskun karşıladıkça gelecek yıllar içinde bunun karşı konulamaz acısını mutlaka yaşayacak, ancak o zaman her şey için çok geç olacaktır.
Bugün dünyada 1.2 milyar insan, bedeninin ihtiyacı olan gıda maddelerini alamıyor. Yani, fizyolojik olarak aç.
Buna ilâveten uzmanlar, önümüzdeki yıllar içinde, gıda talebinin tüm dünyada %64 , geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise %100 oranında artacağını hesaplıyor.
Ayrıca dünya tarımı, bu talebi karşılamaktan hızla uzaklaşıyor. Hasat yapılan tarım alanları giderek artan hızla azalıyor. Dünya nüfusu ise giderek artıyor.
Dünya tarımında verim artışı da hızla düşüyor. Üretim, nitelik ve nicelik bakımından yetersiz. Tarımsal yapı, üretkenliği, verimliliği ve ekonomikliği gerçekleştirecek doğrultuya dönüştürülememiş.
Üretim ve üretici, pazarla uyumlu kılınamamış. Çiftçi hızla fakirleşiyor. Bu durumun tüm dünya ölçüsünde başlıca sebepleri, başta toprak erozyonu olmak üzere, toprakların kimyasallarla kirlenmesi ve tarım ekosisteminin bozulması, dünyada giderek azalan ve kirlenen su, tarım topraklarının sanayiye ve yerleşime feda edilmesi ve tarım teknolojilerine gerekli yatırım yapılmamasıdır.
Oysa Türkiye’de tarım, hem toplumun yaşamsal geleceği, hem de Türk ekonomisinin en büyük şansıdır. Bu durum Yalova için de geçerlidir. Yalova’da turizm, tarım ve hayvancılık ön plâna çıkmalıdır. Sanayiden, fabrika bacalarından uzak durulmalıdır. Birinci sınıf tarım alanlarının imara açılmasının önüne geçilmelidir. Olay sadece tarım açısından yaklaşırsak…
Çiftçimiz, tarım yapamayacak duruma düşürülmüş, birinci sınıf tarım alanları, “burada sebze/meyve ya da hayvan değil, insan yetiştirelim” mantığıyla imara açılmıştır. Bu durumun faturasının hepimize çıkacağını nedense kimse anlamak istemiyor.
Tarımda yapısal değişim şarttır. Etkin bir üretim anlayışına geçmenin zamanı gelmiştir, geçen zaman ileride telafi edilemeyecek durumdadır.
GÖZÜME ÇARPANLAR
*Yalova il merkezinde neredeyse her adım başında bir dilenci var. Bunların Suriyeli sığınmacılar olduğu söyleniyor. Bu durumun Yalova Belediye Başkanlığı kadar, kentin emniyeti ile ilgili olduğu için, Yalova Valiliği’ni de ilgilendirdiğini düşünüyorum. Yalovalı, her köşe başında çoluk çocuk dilenen bir dilenci grubu ile karşılaşmak zorunda mı?
*Yalova’da bazı yerlerde yaya geçidi hiç yok. Örneğin Şehit Ömer Faydalı Caddesi’nde UEDAŞ’ın önünde, caddenin karşı tarafına geçmek için yaya geçidi yok. Yaşlı bir insan burada karşıdan karşıya nasıl geçer? Yine Şehit Ömer Faydalı Caddesi üzerindeki özel hastanenin önünde de yaya geçidi yok. İlginçtir bu bölümde, Çınarcık yönünden gelen araçların hastaneye girişi için kavşak veya dönüş yeri de düşünülmemiş.
GÜNÜN SÖZÜ:
“Toprağını hor gören, yarınını zor görür!..”
ATATÜRK DİYOR Kİ: “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…” www.ahmetakyol.net www.facebook.com/ahmet.akyol.1422
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Tarım Çökerken Seyrediyoruz
Binlerce zeytin ağacı termik santral için dozerlerle köklerinden sökülüyor.
Protestolar üzerine bir devlet görevlisi, “dağ taş zeytin ağacı dolu” demeye getiriyor.
Kısa süre sonra bir başka haber duyuluyor, “Bursa'da, zeytinciliğin merkezi Mudanya İlçesi'nde, bina inşaatı için 2 saat içerisinde 100 kadar zeytin ağacı dozerlerle söküldü.”
Öte yandan 25 dekarın altındaki zeytinlikler “zeytin alanı dışına” çıkarılmak isteniyor.
Türkiye’de zeytin ağaçlarının yüzde 90’ı 25 dönümün altında ve zeytin alanı ortalaması ise 10- 12 dönüm... Tüm dünya zeytin fidanı dikerken biz zeytinliklerimizi koruyup kollayacağımıza kesiyoruz.
Tarihi çiftlik alanları, yargı kararlarına rağmen lüks ve gösterişli yapılar için heba ediliyor.
Ormanlık alanlar hava alanı veya köprü yapımı nedeniyle tahrip edildikçe, doğal yaşam alanları elden çıkan vahşi hayvanlar şehirlere saldırıyor.
Yeşil alanların elden çıkmasına tepki gösterenler dövülüyor, yerlerde sürükleniyor.
Sanki başka yer yokmuş gibi, birinci sınıf tarım arazilerine devletin de desteğiyle üniversite yerleşkeleri yapılıyor.
Kısacası, kimileri güçlerini olabildiğince kullanarak yeşil alanları çıkarları doğrultusunda kullanır ve imara açarken, küçük bir azınlık buna tepki gösteriyor, çoğunluk ise sadece seyrediyor.
Türk insanı, doğal yaşamın yok edilmesini ve tarım alanlarının imar açılmasını suskun karşıladıkça gelecek yıllar içinde bunun karşı konulamaz acısını mutlaka yaşayacak, ancak o zaman her şey için çok geç olacaktır.
Bugün dünyada 1.2 milyar insan, bedeninin ihtiyacı olan gıda maddelerini alamıyor. Yani, fizyolojik olarak aç.
Buna ilâveten uzmanlar, önümüzdeki yıllar içinde, gıda talebinin tüm dünyada %64 , geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise %100 oranında artacağını hesaplıyor.
Ayrıca dünya tarımı, bu talebi karşılamaktan hızla uzaklaşıyor.
Hasat yapılan tarım alanları giderek artan hızla azalıyor.
Dünya nüfusu ise giderek artıyor.
Dünya tarımında verim artışı da hızla düşüyor.
Üretim, nitelik ve nicelik bakımından yetersiz.
Tarımsal yapı, üretkenliği, verimliliği ve ekonomikliği gerçekleştirecek doğrultuya dönüştürülememiş.
Üretim ve üretici, pazarla uyumlu kılınamamış.
Çiftçi hızla fakirleşiyor.
Bu durumun tüm dünya ölçüsünde başlıca sebepleri, başta toprak erozyonu olmak üzere, toprakların kimyasallarla kirlenmesi ve tarım ekosisteminin bozulması, dünyada giderek azalan ve kirlenen su, tarım topraklarının sanayiye ve yerleşime feda edilmesi ve tarım teknolojilerine gerekli yatırım yapılmamasıdır.
Oysa Türkiye’de tarım, hem toplumun yaşamsal geleceği, hem de Türk ekonomisinin en büyük şansıdır.
Bu durum Yalova için de geçerlidir.
Yalova’da turizm, tarım ve hayvancılık ön plâna çıkmalıdır. Sanayiden, fabrika bacalarından uzak durulmalıdır.
Birinci sınıf tarım alanlarının imara açılmasının önüne geçilmelidir.
Olay sadece tarım açısından yaklaşırsak…
Çiftçimiz, tarım yapamayacak duruma düşürülmüş, birinci sınıf tarım alanları, “burada sebze/meyve ya da hayvan değil, insan yetiştirelim” mantığıyla imara açılmıştır. Bu durumun faturasının hepimize çıkacağını nedense kimse anlamak istemiyor.
Tarımda yapısal değişim şarttır.
Etkin bir üretim anlayışına geçmenin zamanı gelmiştir, geçen zaman ileride telafi edilemeyecek durumdadır.
GÖZÜME ÇARPANLAR
*Yalova il merkezinde neredeyse her adım başında bir dilenci var. Bunların Suriyeli sığınmacılar olduğu söyleniyor. Bu durumun Yalova Belediye Başkanlığı kadar, kentin emniyeti ile ilgili olduğu için, Yalova Valiliği’ni de ilgilendirdiğini düşünüyorum. Yalovalı, her köşe başında çoluk çocuk dilenen bir dilenci grubu ile karşılaşmak zorunda mı?
*Yalova’da bazı yerlerde yaya geçidi hiç yok. Örneğin Şehit Ömer Faydalı Caddesi’nde UEDAŞ’ın önünde, caddenin karşı tarafına geçmek için yaya geçidi yok. Yaşlı bir insan burada karşıdan karşıya nasıl geçer? Yine Şehit Ömer Faydalı Caddesi üzerindeki özel hastanenin önünde de yaya geçidi yok. İlginçtir bu bölümde, Çınarcık yönünden gelen araçların hastaneye girişi için kavşak veya dönüş yeri de düşünülmemiş.
GÜNÜN SÖZÜ:
“Toprağını hor gören, yarınını zor görür!..”
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…”
www.ahmetakyol.net
www.facebook.com/ahmet.akyol.1422