Yıl 1938; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hasta yatağında yatmaktadır. Hastalığı bir hayli ilerlemiştir. Doktorlar, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına katılmasının onun için intihar olacağını belirtmektedirler.
Ama, o ısrarlıdır, “Hayır” der, “Ben gitmezsem halkın morali bozulur. Kutlamalar olacak ve ben gideceğim.”
Günümüzde, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına, ya da diğer resmi bayramlara mazeret belirterek katılmamak neredeyse adet haline geldi. Ayrıca, “resmi bayramları kutlamamak için bahane arandığı” kanaati de, toplumun zihnine neredeyse kazındı!..
Bakalım, bu Zafer Bayramı’nda kimler ne mazeret üretecekler?
Doktorların, Atatürk’e, Zafer Bayramı kutlamalarına katılmasının intihar olacağını belirtmeleri üzerine, çok önemli bir tarihî olayı hatırlamadan geçmek istemedim.
Türk Kurtuluş Savaşı, başlangıcından sonuna kadar birbirine girift olayları içeren bir hamaset destanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti topraklarını bizlere vatan olarak bırakan, vatanın bekası için düşünmeden ölüme giden şehit ve gazilerimizi elbette daima kalp ve vicdanlarımızda yaşatacak, onları her zaman minnet ve şükranla anacağız.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1922 sabahı, kahraman Türk topçusunun atışlarıyla başlamıştı.
Korkunç bombardımanı müteakip, piyadelerimiz mevzilerinden şimşek gibi fırlayarak Yunan siperlerine daldı, kan gövdeyi götürüyor, Mehmetçik canını dişine takmış, Yunanı topraklarından kovmak için ölümüne mücadele ediyordu.
Elbet bir plân vardı, her birliğin hangi saatte nereyi ele geçireceği, sonra nereye taarruz edeceği, her şey en ayrıntılı şekilde plânlanmıştı.
26 Ağustos 1922 günü muharebeler, istenen şekilde devam etti.
27 Ağustos sabahı ise tüm cephe boyunca taarruzlar gelişirken, sadece 57 nci Tümen bölgesinde taarruz tıkanmış, Çiğil Tepe henüz birliklerimizin eline geçememişti.
57 nci Tümen Komutanı, Miralay (Albay) Reşit Bey’di.
Ziya Paşa’nın oğlu olan Reşit Bey, İstanbul’da doğmuş, 1896’da Harbiye’yi bitirerek Teğmen rütbesiyle subay olmuştu.
Çeşitli kıt’a ve karargâhlarda görev yaptıktan sonra, 1 ve 2 nci İnönü Muharebeleri ile Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmış, Haziran 1922’de de 57 nci Tümen komutanlığına getirilmişti.
27 Ağustos’taki görevi, muharebenin en kritik mevkilerinden olan Çiği Tepe’yi düşmandan temizlemekti.
Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanlığı, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştı.
Saat 10 30’a doğru Mustafa Kemal Paşa, 57 nci Tümen Komutanı’nı telefonla aradı:
- Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız? Gecikmeniz genel durumu etkiliyor. - Komutanım, yarım saat sonra alacağız. - Başarılar diliyorum.
Saat 10 45’te Mustafa Kemal Paşa, tekrar Reşat Bey’i aradı: - Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli. - Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Saat 11 00’de, Mustafa Kemal Paşa, Reşat Bey’i aradı, karargâhta çıkan subayla konuştular: - Reşat Bey’i istiyorum. - Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım:” Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.”
Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşandı: - Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar: - Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.
Sonrasını Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade eder:
” Türk Askeri; Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun. Başkomutan Mustafa Kemal.”
***
ŞAİR DİYOR Kİ:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer üzerinde ölen varsa, vatandır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken, İstanbul’daki Osmanlı Hükûmeti, işgal güçlerine karşı çıkılmamasını, boş yere kan dökülmemesini, istemişti.
Oysa, Türk Kurtuluş Savaşı’nda can veren şehitlerimiz, üzerine kanlarını döktükleri bu toprakları bize vatan yapıp verdiler. Kısacası, toprağı vatan yapan şehitlerin kanıdır, bir yerde şehit yoksa, orada başka bayraklar yükselebilir!..
***
GÖZÜME TAKILANLAR:
Yalova’da Yürüyen Köşk, Atatürk’ün Yalova’ya gelişinin yıldönümünde, restorasyonu tamamlanarak halkın ziyaretine açıldı. Bir gün sonra, köşkün yeni halini görmeye gittim, yeni düzenlemeyi çok beğendim. Ancak, köşkün yanına yapılan kafeteryanın içinde küçük bir kitaplık var. Bu kitaplık daha önce de burada yer alıyordu. İçerideki görevliye, “Yürüyen Köşk’ü tanıtan kitap ya da küçük bir broşür var mı?” diye sordum. Yoktu… İlginçtir, bu kitaplık ilk açıldığında da Yalova ile ilgili tek kitap yoktu. Oysa burayı merak edip gelenlere, bırakın kitabı, 4 sayfalık renkli küçük bir broşür bile olsa yeter. Düşünülmemiş. Düşünülmesi gerekirdi!..
Kent Müzesi’ne gitmeye henüz fırsat bulamadım. Haberlerde, burada Atatürk ve Yalova ile ilgili bir fotoğraf sergisi açıldığını okudum. Umarım burada Yalova ile ilgili kitaplar vardır. Bu tarz müzelerde, o kenti tanıtan kitap, broşür veya tanıtıcı bazı dokümanlar mutlaka bulundurulur, ilgi duyanlara hatırlatırım!..
AKLIMA TAKILANLAR:
Mısır’da Sisi karşıtlarının ya da Mursi yandaşlarının simgesi haline gelen “Rabia” işareti, Mısır’da hayatını kaybeden masum çocuk, genç, yaşlı, kadın- erkek için değil, Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemek içindir.
GÜNÜN NOTU:
Orta Doğu’da ya da Arap- İslâm coğrafyasında en akılcı davranış kimseden yana olmamak; kimseye karşı olmamaktır!..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Miralay Reşat Bey
Yıl 1938; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hasta yatağında yatmaktadır. Hastalığı bir hayli ilerlemiştir. Doktorlar, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına katılmasının onun için intihar olacağını belirtmektedirler.
Ama, o ısrarlıdır, “Hayır” der, “Ben gitmezsem halkın morali bozulur. Kutlamalar olacak ve ben gideceğim.”
Günümüzde, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına, ya da diğer resmi bayramlara mazeret belirterek katılmamak neredeyse adet haline geldi. Ayrıca, “resmi bayramları kutlamamak için bahane arandığı” kanaati de, toplumun zihnine neredeyse kazındı!..
Bakalım, bu Zafer Bayramı’nda kimler ne mazeret üretecekler?
Doktorların, Atatürk’e, Zafer Bayramı kutlamalarına katılmasının intihar olacağını belirtmeleri üzerine, çok önemli bir tarihî olayı hatırlamadan geçmek istemedim.
Türk Kurtuluş Savaşı, başlangıcından sonuna kadar birbirine girift olayları içeren bir hamaset destanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti topraklarını bizlere vatan olarak bırakan, vatanın bekası için düşünmeden ölüme giden şehit ve gazilerimizi elbette daima kalp ve vicdanlarımızda yaşatacak, onları her zaman minnet ve şükranla anacağız.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1922 sabahı, kahraman Türk topçusunun atışlarıyla başlamıştı.
Korkunç bombardımanı müteakip, piyadelerimiz mevzilerinden şimşek gibi fırlayarak Yunan siperlerine daldı, kan gövdeyi götürüyor, Mehmetçik canını dişine takmış, Yunanı topraklarından kovmak için ölümüne mücadele ediyordu.
Elbet bir plân vardı, her birliğin hangi saatte nereyi ele geçireceği, sonra nereye taarruz edeceği, her şey en ayrıntılı şekilde plânlanmıştı.
26 Ağustos 1922 günü muharebeler, istenen şekilde devam etti.
27 Ağustos sabahı ise tüm cephe boyunca taarruzlar gelişirken, sadece 57 nci Tümen bölgesinde taarruz tıkanmış, Çiğil Tepe henüz birliklerimizin eline geçememişti.
57 nci Tümen Komutanı, Miralay (Albay) Reşit Bey’di.
Ziya Paşa’nın oğlu olan Reşit Bey, İstanbul’da doğmuş, 1896’da Harbiye’yi bitirerek Teğmen rütbesiyle subay olmuştu.
Çeşitli kıt’a ve karargâhlarda görev yaptıktan sonra, 1 ve 2 nci İnönü Muharebeleri ile Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmış, Haziran 1922’de de 57 nci Tümen komutanlığına getirilmişti.
27 Ağustos’taki görevi, muharebenin en kritik mevkilerinden olan Çiği Tepe’yi düşmandan temizlemekti.
Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanlığı, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştı.
Saat 10 30’a doğru Mustafa Kemal Paşa, 57 nci Tümen Komutanı’nı telefonla aradı:
- Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız? Gecikmeniz genel durumu etkiliyor.
- Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
- Başarılar diliyorum.
Saat 10 45’te Mustafa Kemal Paşa, tekrar Reşat Bey’i aradı:
- Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
- Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Saat 11 00’de, Mustafa Kemal Paşa, Reşat Bey’i aradı, karargâhta çıkan subayla konuştular:
- Reşat Bey’i istiyorum.
- Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım:” Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.”
Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşandı:
- Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
- Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.
Sonrasını Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade eder:
” Türk Askeri; Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun. Başkomutan
Mustafa Kemal.”
***
ŞAİR DİYOR Kİ:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer üzerinde ölen varsa, vatandır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken, İstanbul’daki Osmanlı Hükûmeti, işgal güçlerine karşı çıkılmamasını, boş yere kan dökülmemesini, istemişti.
Oysa, Türk Kurtuluş Savaşı’nda can veren şehitlerimiz, üzerine kanlarını döktükleri bu toprakları bize vatan yapıp verdiler.
Kısacası, toprağı vatan yapan şehitlerin kanıdır, bir yerde şehit yoksa, orada başka bayraklar yükselebilir!..
***
GÖZÜME TAKILANLAR:
Yalova’da Yürüyen Köşk, Atatürk’ün Yalova’ya gelişinin yıldönümünde, restorasyonu tamamlanarak halkın ziyaretine açıldı. Bir gün sonra, köşkün yeni halini görmeye gittim, yeni düzenlemeyi çok beğendim. Ancak, köşkün yanına yapılan kafeteryanın içinde küçük bir kitaplık var. Bu kitaplık daha önce de burada yer alıyordu. İçerideki görevliye, “Yürüyen Köşk’ü tanıtan kitap ya da küçük bir broşür var mı?” diye sordum. Yoktu… İlginçtir, bu kitaplık ilk açıldığında da Yalova ile ilgili tek kitap yoktu. Oysa burayı merak edip gelenlere, bırakın kitabı, 4 sayfalık renkli küçük bir broşür bile olsa yeter. Düşünülmemiş. Düşünülmesi gerekirdi!..
Kent Müzesi’ne gitmeye henüz fırsat bulamadım. Haberlerde, burada Atatürk ve Yalova ile ilgili bir fotoğraf sergisi açıldığını okudum. Umarım burada Yalova ile ilgili kitaplar vardır. Bu tarz müzelerde, o kenti tanıtan kitap, broşür veya tanıtıcı bazı dokümanlar mutlaka bulundurulur, ilgi duyanlara hatırlatırım!..
AKLIMA TAKILANLAR:
Mısır’da Sisi karşıtlarının ya da Mursi yandaşlarının simgesi haline gelen “Rabia” işareti, Mısır’da hayatını kaybeden masum çocuk, genç, yaşlı, kadın- erkek için değil, Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemek içindir.
GÜNÜN NOTU:
Orta Doğu’da ya da Arap- İslâm coğrafyasında en akılcı davranış kimseden yana olmamak; kimseye karşı olmamaktır!..
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…”
www.ahmetakyol.net
www.facebook.com/ahmet.akyol.1422