Her milletin bir Millî Marş’ı vardır. Milli Marşlar, o ülkenin bayrağı gibi kutsal bir simgedir; milletlerin doğuşunu veya büyük bir felaketten silkinip ayağa kalkışını nesillerden nesillere aktarırlar. Millî marşlara saygı duymak gerekir.
Türk Milleti’nin Millî Marşı da İstiklâl Marşı’dır.
İstanbul’da bir gazeteci, yaptığı açıklamada, İstiklal Marşımızı reddetmediğini, benimsediğini söylüyor; ama “ Kahraman ırkıma bir gül” e geldiği zaman susuyormuş. Çünkü İstiklâl Marşı ırk kelimesi ile ırkçılık, hatta bölücülük yapıyormuş. Değiştirilmeli, “ çalışkan yurttaşlarıma bir gül” denilmeli imiş.
12 Mart, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklâl Marşı şiirinin Milli Marş olarak kabul edilişinin yıldönümüdür. Bu vesileyle, Milli Marş konusu üzerine durmak istiyorum.
Milletçe saygı duyulan , ayakta dinlenen, yurt dışında da o milleti temsil eden bu marşların bir kısmı, hükümdarlara övgü mahiyetindedir. Bir kısmında dini öğeler ağır basar, bir kısmı da kahramanlık türküsü şeklindedir.
Örneğin bazı ülkelerin milli marşları şöyle başlar: Arjantin : “ Dinleyin ey faniler, kutsal çığlığı: özgürlük, özgürlük.” Uruguay : “ Uruguaylılar, ya vatan ya mezar. Özgürlük ya da şerefle ölmek.” Peru : “ Özgürüz, hep öyle kalın.” Jamaika : “ Tanrım, toprağımı kutsa, her şeye kadir ellerinle bizi koru.” Ürdün : “ Yaşasın kral, yaşasın kral ...” Kenya : “ Ey Tanrı, ey evrenin yaratıcısı, halkımızı ve vatanımızı koru ve esirge...” Macaristan : “ Macar’ı takdis et, ey Tanrım.” Mısır : “ Memleketim, memleketim, memleketim. Sevgim ve kalbim senindir.”
Hani barış, insan hakları, insana saygı diye yola çıkıp da, mangalda kül bırakmayanlar var ya, işte bakın.
ABD : “ Pul pul yıldızlı sancak/ Ah söyle, görebiliyor musun şafağın ilk ışıklarında,/ …ve roketlerin kızıl ışığı, havada patlayan bombalar./…kendi kanları yıkadı onların pis ayaklarının kirini./ Hiçbir barınak koruyamaz parayla tutulan ve köleyi.” Fransa : “ İleri kardeşler vatan için ileri! / Şan şeref günü geldi çattı işte! / karşımıza geçmiş kanlı sancağını / Tiranlık bir kez daha çekiyor göndere / …Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın! / …Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!”
Güftesiz, yani sözleri olmayan, sadece müzik olarak dinlenen milli marşlar da vardır. Örneğin, (Marcha Real) adı verilen İspanya Milli Marşı, sözsüzdür. San Marino da, 10 ncu yüzyıldan kalma bir müzik, Milli Marş olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin bir Milli Marş’ı yoktu. 2 nci Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan ve yeni bir askeri düzenlemeye geçtikten sonra, Mızıka-yı Hümayun’u kurdurtmuştu. Orkestra Şefi Donizetti Paşa, Mahmudiye Marşı ile bir gelenek başlatmış, her sultanın tahta çıkışında, saray orkestra yöneticisi yeni bir marş hazırlamıştı ama, bunlar milli marş değildi. Oysa, Osmanlı Devleti döneminde bir milli marşa ihtiyaç vardı. Avrupa’ya gönderilen heyetler, milli marş söylenmesi gereken hallerde çok zor duruma düşüyorlardı. Yabancı bandolar da, törenlerde kendi milli marşlarını çalıyor, sıra Osmanlı Devleti’ne gelince, marş konusu her hangi bir şekilde geçiştiriliyordu. Örneğin, 1875 yılında, Almanya’da yapılan bir törende, sıra Osmanlı Devleti’nin milli marşını çalmaya gelince, orkestra şefi önce ne yapacağını bilememiş, ancak Osmanlı bayrağındaki hilâlden esinlenerek ünlü bir Alman türküsü olan ( AYDEDE...AYDEDE...)’yi çalmıştı.
Bizim “ Milli Marş”ımızın ortaya çıkışı, Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerine rastlar. Şüphesiz, zaferin henüz kazanılmadığı, geleceğin henüz tam olarak bilinmediği bir dönemde yazılmış olan Milli Marş’ımızı, yazıldığı çevrenin ve zamanın dışında düşünmek mümkün değildir.
Daha birkaç yıl evvel, üç kıtada topraklara sahip bir devletin fertlerinin, şimdi düşmanını can evinde hissetmesinin verdiği psikolojik yıkımı ve azabı anlamadan İstiklâl Marşı’nı anlamak mümkün değildir. Tüm yokluklara ve acılara rağmen, Türk Milleti’ne ölümü göze aldıran vatan sevgisini anlamadan İstiklâl Marşı’nı yeterince anlayamayız.
Kurtuluş Savaşı, batan Osmanlı Devleti’nden kalan toprakları kurtarabilmek için yapılan son ve amansız bir mücadeleydi. Üstelik bu mücadelenin kazanılıp kazanılamayacağı da belli değildi.
Birinci İnönü Muharebesi sona ermiş, Yunanlılar gelecekteki harekatlarına hazırlık yapmak amacıyla, Bursa- Uşak genel hattında mevzilerine çekilmişlerdi. Bundan sonra, Batı Cephe Komutanlığı, bütün Batı Anadolu’nun çok zor günler geçirmesine ve büyük bunalımlara sebep olan Çerkez Ethem ayaklanmasını bastırmış, asi Ethem ve yandaşları Yunanlılar’a sığınarak kaçmışlardı. Böylece, düzenli ordu birliklerinin hızla yapılanması için imkân doğmuştu.
Vatanın düşmandan temizlenmeye çalışıldığı o bunalımlı günlerde, şiirin manevi bir kuvvet olduğunu göz önünde bulunduran Batı Cephe Komutanı İsmet Bey, Maarif Vekilini (Milli Eğitim Bakanını) ziyaret ederek, askeri şevklendirecek bir marş yazılmasını ordu adına teklif etti.
Bunun üzerine, Maarif Vekaleti’nce 500 TL. ödüllü bir yarışma açıldı. Kısa süre içinde, yarışmaya 724 şiir geldi. Fakat, bunlar arasında istenilen şiir yoktu. Bunlardan hiç birisi ulusal heyecanı, bağımsızlık savaşının ruhunu yansıtacak güçte değildi. Böyle destansı şiir yazacakların başında Mehmet Akif ilk akla gelen isimdi ama, o yarışmaya katılmamıştı. O, vatanın kurtuluşu hürriyet ve istiklâl gibi milli duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak etmemişti.
O tarihlerde, Ankara’da 140 liraya bir çiftlik satın alınabiliyordu ve yine o tarihlerde Akif’in cebinde hiçbir zaman iki liradan fazla para bulunmuyordu. Dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi ( Tanrıöver ) Bey, durumu öğrenince Akif’e bir mektup göndererek, iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını, istenen şiiri yazmasının maksadın meydana gelmesi için son çare olduğunu, ifade etti ve memleketi coşturup, heyecanlandıracak böyle bir vasıtadan mahrum bırakmamasını rica etti.
Bunun üzerine, milli mücadeleye başından beri katılan, vilâyetleri dolaşarak halkı aydınlatan ve İstiklâl Marşı’nın heyecanını daha savaşın başından beri gönlünde yaşayan Arif, şiiri yazmaya başladı. Mehmet Akif, kısa bir sürede tamamladığı şiirini Hamdullah Suphi’ye verdi. 1 Mart 1921 günü, içlerinde Mehmet Akif’in şiirinin de bulunduğu şiirler Meclis’te okundu. 12 Mart 1921 günkü oturumda ise, milletvekilleri şiirler hakkındaki görüşlerini açıkladılar ve sonuçta Mehmet Akif’in yazmış olduğu İstiklâl Marşı isimli şiir, oy birliğiyle Milli Marş olarak kabul edildi.
Bir kere daha hatırlamakta yarar var. Millî Marş’a saygı gösterilir. Hangi ülkenin olursa olsun, o ülkenin Millî Marş’ı bir kutsal simgedir. “Neden o tabiri değil de, bunu kullandın?” demek, tarihî hakikatlere de, sosyal gerçekliğe de uygun bir sorgulama mantığı değildir. Dünün zor şartları bugünün değerleri ile yargılanamaz. Yeryüzündeki bütün millî marşlarda hamasî ve millî söylemler vardır. Örneğin yukarıda gördüğümüz gibi, Fransız Millî Marşı’nda kan ve şiddet dikkati çeker. Herhangi bir ülkenin Millî Marşı’nın bestesini veya güftesini beğenmeyebilirsiniz, ama bu bireysel olarak sizi bağlar ve sizi saygı göstermekten alıkoyamaz.. Millî Marş gibi bir simge üzerinde toplumda bir kamplaşma, bir çatışma iklimi yaratmaktan sakınılmalıdır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Millî Marş’a Saygı
Her milletin bir Millî Marş’ı vardır.
Milli Marşlar, o ülkenin bayrağı gibi kutsal bir simgedir; milletlerin doğuşunu veya büyük bir felaketten silkinip ayağa kalkışını nesillerden nesillere aktarırlar.
Millî marşlara saygı duymak gerekir.
Türk Milleti’nin Millî Marşı da İstiklâl Marşı’dır.
İstanbul’da bir gazeteci, yaptığı açıklamada, İstiklal Marşımızı reddetmediğini, benimsediğini söylüyor; ama “ Kahraman ırkıma bir gül” e geldiği zaman susuyormuş. Çünkü İstiklâl Marşı ırk kelimesi ile ırkçılık, hatta bölücülük yapıyormuş. Değiştirilmeli, “ çalışkan yurttaşlarıma bir gül” denilmeli imiş.
12 Mart, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklâl Marşı şiirinin Milli Marş olarak kabul edilişinin yıldönümüdür. Bu vesileyle, Milli Marş konusu üzerine durmak istiyorum.
Milletçe saygı duyulan , ayakta dinlenen, yurt dışında da o milleti temsil eden bu marşların bir kısmı, hükümdarlara övgü mahiyetindedir. Bir kısmında dini öğeler ağır basar, bir kısmı da kahramanlık türküsü şeklindedir.
Örneğin bazı ülkelerin milli marşları şöyle başlar:
Arjantin : “ Dinleyin ey faniler, kutsal çığlığı: özgürlük, özgürlük.”
Uruguay : “ Uruguaylılar, ya vatan ya mezar. Özgürlük ya da şerefle ölmek.”
Peru : “ Özgürüz, hep öyle kalın.”
Jamaika : “ Tanrım, toprağımı kutsa, her şeye kadir ellerinle bizi koru.”
Ürdün : “ Yaşasın kral, yaşasın kral ...”
Kenya : “ Ey Tanrı, ey evrenin yaratıcısı, halkımızı ve vatanımızı koru ve esirge...”
Macaristan : “ Macar’ı takdis et, ey Tanrım.”
Mısır : “ Memleketim, memleketim, memleketim. Sevgim ve kalbim senindir.”
Hani barış, insan hakları, insana saygı diye yola çıkıp da, mangalda kül bırakmayanlar var ya, işte bakın.
ABD : “ Pul pul yıldızlı sancak/ Ah söyle, görebiliyor musun şafağın ilk ışıklarında,/ …ve roketlerin kızıl ışığı, havada patlayan bombalar./…kendi kanları yıkadı onların pis ayaklarının kirini./ Hiçbir barınak koruyamaz parayla tutulan ve köleyi.”
Fransa : “ İleri kardeşler vatan için ileri! / Şan şeref günü geldi çattı işte! / karşımıza geçmiş kanlı sancağını / Tiranlık bir kez daha çekiyor göndere / …Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın! / …Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!”
Güftesiz, yani sözleri olmayan, sadece müzik olarak dinlenen milli marşlar da vardır. Örneğin, (Marcha Real) adı verilen İspanya Milli Marşı, sözsüzdür.
San Marino da, 10 ncu yüzyıldan kalma bir müzik, Milli Marş olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin bir Milli Marş’ı yoktu. 2 nci Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan ve yeni bir askeri düzenlemeye geçtikten sonra, Mızıka-yı Hümayun’u kurdurtmuştu. Orkestra Şefi Donizetti Paşa, Mahmudiye Marşı ile bir gelenek başlatmış, her sultanın tahta çıkışında, saray orkestra yöneticisi yeni bir marş hazırlamıştı ama, bunlar milli marş değildi.
Oysa, Osmanlı Devleti döneminde bir milli marşa ihtiyaç vardı.
Avrupa’ya gönderilen heyetler, milli marş söylenmesi gereken hallerde çok zor duruma düşüyorlardı. Yabancı bandolar da, törenlerde kendi milli marşlarını çalıyor, sıra Osmanlı Devleti’ne gelince, marş konusu her hangi bir şekilde geçiştiriliyordu.
Örneğin, 1875 yılında, Almanya’da yapılan bir törende, sıra Osmanlı Devleti’nin milli marşını çalmaya gelince, orkestra şefi önce ne yapacağını bilememiş, ancak Osmanlı bayrağındaki hilâlden esinlenerek ünlü bir Alman türküsü olan ( AYDEDE...AYDEDE...)’yi çalmıştı.
Bizim “ Milli Marş”ımızın ortaya çıkışı, Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerine rastlar.
Şüphesiz, zaferin henüz kazanılmadığı, geleceğin henüz tam olarak bilinmediği bir dönemde yazılmış olan Milli Marş’ımızı, yazıldığı çevrenin ve zamanın dışında düşünmek mümkün değildir.
Daha birkaç yıl evvel, üç kıtada topraklara sahip bir devletin fertlerinin, şimdi düşmanını can evinde hissetmesinin verdiği psikolojik yıkımı ve azabı anlamadan İstiklâl Marşı’nı anlamak mümkün değildir. Tüm yokluklara ve acılara rağmen, Türk Milleti’ne ölümü göze aldıran vatan sevgisini anlamadan İstiklâl Marşı’nı yeterince anlayamayız.
Kurtuluş Savaşı, batan Osmanlı Devleti’nden kalan toprakları kurtarabilmek için yapılan son ve amansız bir mücadeleydi. Üstelik bu mücadelenin kazanılıp kazanılamayacağı da belli değildi.
Birinci İnönü Muharebesi sona ermiş, Yunanlılar gelecekteki harekatlarına hazırlık yapmak amacıyla, Bursa- Uşak genel hattında mevzilerine çekilmişlerdi.
Bundan sonra, Batı Cephe Komutanlığı, bütün Batı Anadolu’nun çok zor günler geçirmesine ve büyük bunalımlara sebep olan Çerkez Ethem ayaklanmasını bastırmış, asi Ethem ve yandaşları Yunanlılar’a sığınarak kaçmışlardı. Böylece, düzenli ordu birliklerinin hızla yapılanması için imkân doğmuştu.
Vatanın düşmandan temizlenmeye çalışıldığı o bunalımlı günlerde, şiirin manevi bir kuvvet olduğunu göz önünde bulunduran Batı Cephe Komutanı İsmet Bey, Maarif Vekilini (Milli Eğitim Bakanını) ziyaret ederek, askeri şevklendirecek bir marş yazılmasını ordu adına teklif etti.
Bunun üzerine, Maarif Vekaleti’nce 500 TL. ödüllü bir yarışma açıldı. Kısa süre içinde, yarışmaya 724 şiir geldi. Fakat, bunlar arasında istenilen şiir yoktu. Bunlardan hiç birisi ulusal heyecanı, bağımsızlık savaşının ruhunu yansıtacak güçte değildi. Böyle destansı şiir yazacakların başında Mehmet Akif ilk akla gelen isimdi ama, o yarışmaya katılmamıştı. O, vatanın kurtuluşu hürriyet ve istiklâl gibi milli duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak etmemişti.
O tarihlerde, Ankara’da 140 liraya bir çiftlik satın alınabiliyordu ve yine o tarihlerde Akif’in cebinde hiçbir zaman iki liradan fazla para bulunmuyordu.
Dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi ( Tanrıöver ) Bey, durumu öğrenince Akif’e bir mektup göndererek, iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını, istenen şiiri yazmasının maksadın meydana gelmesi için son çare olduğunu, ifade etti ve memleketi coşturup, heyecanlandıracak böyle bir vasıtadan mahrum bırakmamasını rica etti.
Bunun üzerine, milli mücadeleye başından beri katılan, vilâyetleri dolaşarak halkı aydınlatan ve İstiklâl Marşı’nın heyecanını daha savaşın başından beri gönlünde yaşayan Arif, şiiri yazmaya başladı.
Mehmet Akif, kısa bir sürede tamamladığı şiirini Hamdullah Suphi’ye verdi.
1 Mart 1921 günü, içlerinde Mehmet Akif’in şiirinin de bulunduğu şiirler Meclis’te okundu.
12 Mart 1921 günkü oturumda ise, milletvekilleri şiirler hakkındaki görüşlerini açıkladılar ve sonuçta Mehmet Akif’in yazmış olduğu İstiklâl Marşı isimli şiir, oy birliğiyle Milli Marş olarak kabul edildi.
Bir kere daha hatırlamakta yarar var.
Millî Marş’a saygı gösterilir.
Hangi ülkenin olursa olsun, o ülkenin Millî Marş’ı bir kutsal simgedir.
“Neden o tabiri değil de, bunu kullandın?” demek, tarihî hakikatlere de, sosyal gerçekliğe de uygun bir sorgulama mantığı değildir.
Dünün zor şartları bugünün değerleri ile yargılanamaz.
Yeryüzündeki bütün millî marşlarda hamasî ve millî söylemler vardır.
Örneğin yukarıda gördüğümüz gibi, Fransız Millî Marşı’nda kan ve şiddet dikkati çeker.
Herhangi bir ülkenin Millî Marşı’nın bestesini veya güftesini beğenmeyebilirsiniz, ama bu bireysel olarak sizi bağlar ve sizi saygı göstermekten alıkoyamaz..
Millî Marş gibi bir simge üzerinde toplumda bir kamplaşma, bir çatışma iklimi yaratmaktan sakınılmalıdır.