Yalova’da Çerkez Birliği ile ilgili bir kuruluşun varlığını duyunca, aklıma Sayın Zeki Aydın’ın, 18 Temmuz 1998 günü, Akköy Şehitleri Anma Günü’nde okuduğu şiir geldi.
Şimdi bu şiiri, günün anlamına uygun olduğu için aynen yayınlıyorum.
“Atatürk gelmiş diye indik kaplıcalara, İzinsiz uçan bir kuş girmezdi oralara. Ama biz küçüktük ve üç tane çocuktuk, Görelim Atatürk’ü diye sevinçle koştuk. Yirmi-yirmi beş motor, otomobil bir tane, Methal’in kapısına dizilmiş tane tane Yakındaki köylerden gelmiş meraklılar, Ağaçların altına bağlanmış yorgun atlar.. Bizi gören yok diye sokulduk biraz daha, Devriye ve zabitler görüyordu bizi az daha. Yalın ayak, başı kabak oralarda dolaşmak, Eğer bir görülseydik bize patlardı kabak. Yan yana sokulmuştuk öyle seyrediyorduk, Köprünün karşısında üç çocuk daha gördük. Karşı köyden inmişler motorların sesine, Gelmişler yola kadar kalmışlar öylesine. Dikkatlice bakınca ben tanıdım onları, Sadettin, Cemal ile Çavuş Dayı’nın Haydar’ı. Ben onlara bakarken başladı konuşmalar, Atatürk gelmiş kesildi konuşmalar. Sessizlik ve heyecan her tarafa hakimdi, Mesafe uzak değil hatta biraz yakındı. Çıktı on beş kişi Atatürk’ün köşkünden, İçlerinden biri yürüyordu en önden. O öndeki adama askerler selam durdu, Atatürk bu galiba kurtaran anayurdu. Zaten ben tahmin etmiştim, biraz da benzetmiştim. Çocuksu düşüncemde aynen hayal etmiştim. Babam askerliğinden çok iyi tanıyordu, Annem de evde bize her gün anlatıyordu. Spor bir ceket giymiş başında kasketiyle, Bize doğru yürüdü parlak çizmeleriyle. Önümüzden geçerken, ben dikkatle bakarken, Etrafındakileri eliyle selamlarken. Anlamadım ne oldu, birden orada durdu. Sağa sola bakarken o çocukları gördü. Yanındaki askere çağır onları dedi. Yanına yaklaşıp aynen böyle söyledi. Siz nerelisiniz, nedir sizin isminiz ? Biz karşı köydeniz, şöyle bizim ismimiz. Ben Sadettin, bu Haydar, bu da Hoca’nın Cemal. Biz de tanıdık sizi, siz de Mustafa Kemal. Atatürk çok sevindi ve çok da neşelendi, Söyle bakalım, sen ne millettensin, dedi. Efendim biz doksan üç Batum muhaciriyiz, Lazdır bizim aslımız, kimimiz de Gürcü’yüz. Atatürk çocuklardan duyunca bu sözleri, İşte ben orada gördüm çakmak çakan gözleri. Sanki yerleri deprendi, sanki gözler çatladı, Etrafa bomba düştü, sanki orada patladı. Hiddetinden titredi ve gözleri karardı, O gülen yüzü soldu ve benzi de sarardı. Yavaş yavaş düzeldi, biraz gönlü yatıştı, İstediği cevabı onlardan alamamıştı. Öndekinin eğildi, tuttu da kulağından, Bu sözleri döküldü titreyen dudağından. Bu memlekette Gürcü, Laz, Pomak, Kürt ve Zaza, Boşnak, Arnavut ile Çerkez ve de Abaza. Hepsi bu memleketin öz be öz evladıdır, Hepsi bütünleşerek bir bütün olmalıdır. Bu saydığım insanlar öz be öz Türk’tür, Aldanmayın bunlara gaye bölücülüktür. Dedi, hemen yürüdü bindi otomobile, Etrafta bekleyenler dediler güle güle. Hiç birine bakmadı, başını öne eğmişti, Cihandan göz kırpmayan, o söze yenilmişti. Yenilmiş demiyeyim, öyle istememişti, Gayesi belliydi, o söze gücenmişti.”
Türk kimliğinin esası etnik unsur değil, ortak tarih, ortak kültür, ortak ülkü ve hukuk birliğidir.
1982 Anayasası’nın 10 ncu maddesine göre: herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
66 ncı maddeye göre de, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Pek çok kökenden gelen insanın birlikte, uzun yıllar huzur içinde yaşadığı Osmanlı Devleti’nin mirasçısı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti de, bu kültürel zenginlikten nasibini almıştır.
Bilmem anlatabildim mi? Yorum sizin.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Birlik ve Bütünlük Önemlidir
Yalova’da Çerkez Birliği ile ilgili bir kuruluşun varlığını duyunca, aklıma Sayın Zeki Aydın’ın, 18 Temmuz 1998 günü, Akköy Şehitleri Anma Günü’nde okuduğu şiir geldi.
Şimdi bu şiiri, günün anlamına uygun olduğu için aynen yayınlıyorum.
“Atatürk gelmiş diye indik kaplıcalara,
İzinsiz uçan bir kuş girmezdi oralara.
Ama biz küçüktük ve üç tane çocuktuk,
Görelim Atatürk’ü diye sevinçle koştuk.
Yirmi-yirmi beş motor, otomobil bir tane,
Methal’in kapısına dizilmiş tane tane
Yakındaki köylerden gelmiş meraklılar,
Ağaçların altına bağlanmış yorgun atlar..
Bizi gören yok diye sokulduk biraz daha,
Devriye ve zabitler görüyordu bizi az daha.
Yalın ayak, başı kabak oralarda dolaşmak,
Eğer bir görülseydik bize patlardı kabak.
Yan yana sokulmuştuk öyle seyrediyorduk,
Köprünün karşısında üç çocuk daha gördük.
Karşı köyden inmişler motorların sesine,
Gelmişler yola kadar kalmışlar öylesine.
Dikkatlice bakınca ben tanıdım onları,
Sadettin, Cemal ile Çavuş Dayı’nın Haydar’ı.
Ben onlara bakarken başladı konuşmalar,
Atatürk gelmiş kesildi konuşmalar.
Sessizlik ve heyecan her tarafa hakimdi,
Mesafe uzak değil hatta biraz yakındı.
Çıktı on beş kişi Atatürk’ün köşkünden,
İçlerinden biri yürüyordu en önden.
O öndeki adama askerler selam durdu,
Atatürk bu galiba kurtaran anayurdu.
Zaten ben tahmin etmiştim, biraz da benzetmiştim.
Çocuksu düşüncemde aynen hayal etmiştim.
Babam askerliğinden çok iyi tanıyordu,
Annem de evde bize her gün anlatıyordu.
Spor bir ceket giymiş başında kasketiyle,
Bize doğru yürüdü parlak çizmeleriyle.
Önümüzden geçerken, ben dikkatle bakarken,
Etrafındakileri eliyle selamlarken.
Anlamadım ne oldu, birden orada durdu.
Sağa sola bakarken o çocukları gördü.
Yanındaki askere çağır onları dedi.
Yanına yaklaşıp aynen böyle söyledi.
Siz nerelisiniz, nedir sizin isminiz ?
Biz karşı köydeniz, şöyle bizim ismimiz.
Ben Sadettin, bu Haydar, bu da Hoca’nın Cemal.
Biz de tanıdık sizi, siz de Mustafa Kemal.
Atatürk çok sevindi ve çok da neşelendi,
Söyle bakalım, sen ne millettensin, dedi.
Efendim biz doksan üç Batum muhaciriyiz,
Lazdır bizim aslımız, kimimiz de Gürcü’yüz.
Atatürk çocuklardan duyunca bu sözleri,
İşte ben orada gördüm çakmak çakan gözleri.
Sanki yerleri deprendi, sanki gözler çatladı,
Etrafa bomba düştü, sanki orada patladı.
Hiddetinden titredi ve gözleri karardı,
O gülen yüzü soldu ve benzi de sarardı.
Yavaş yavaş düzeldi, biraz gönlü yatıştı,
İstediği cevabı onlardan alamamıştı.
Öndekinin eğildi, tuttu da kulağından,
Bu sözleri döküldü titreyen dudağından.
Bu memlekette Gürcü, Laz, Pomak, Kürt ve Zaza,
Boşnak, Arnavut ile Çerkez ve de Abaza.
Hepsi bu memleketin öz be öz evladıdır,
Hepsi bütünleşerek bir bütün olmalıdır.
Bu saydığım insanlar öz be öz Türk’tür,
Aldanmayın bunlara gaye bölücülüktür.
Dedi, hemen yürüdü bindi otomobile,
Etrafta bekleyenler dediler güle güle.
Hiç birine bakmadı, başını öne eğmişti,
Cihandan göz kırpmayan, o söze yenilmişti.
Yenilmiş demiyeyim, öyle istememişti,
Gayesi belliydi, o söze gücenmişti.”
Türk kimliğinin esası etnik unsur değil, ortak tarih, ortak kültür, ortak ülkü ve hukuk birliğidir.
1982 Anayasası’nın 10 ncu maddesine göre: herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
66 ncı maddeye göre de, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Pek çok kökenden gelen insanın birlikte, uzun yıllar huzur içinde yaşadığı Osmanlı Devleti’nin mirasçısı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti de, bu kültürel zenginlikten nasibini almıştır.
Bilmem anlatabildim mi?
Yorum sizin.