8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Sosyal Hizmetler İl Müdürü Serap Şenocak yazılı bir mesaj yayımladı. Şenocak; 8.Mart.Dünya kadınlar gününün tüm dünya kadınlarına ve ülkemiz kadınlarına kutlu olmasını diledi.
Haber Giriş Tarihi: 08.03.2008 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
yalovamiz.com
Serap Şenocak mesajında; “Kadınların toplumda erkeklerle eşit haklar elde etme mücadelesi dünyada 1789 Fransız Devrimine kadar uzanmaktadır. 8 Mart 1857’de New York’da 40.000 kadar işçinin 8 saatlik çalışma süresi ve eşit işe eşit ücret istekleriyle başlattıkları grevde polis müdahalesi ve yangın nedeniyle 100’den fazla kadının hayatını kaybetmesi olayıdır. 1910 yılında Kopenhag’da ölen işçi kadınların anısına 8 Mart gününün “Uluslararası Kadın Günü” olarak kutlanması önerilmiş, 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü “Kadın Hakları İçin Birleşmiş Milletler Günü” olarak ilan etmiştir. Böylece Birleşmiş Milletlere üye tüm ülkelerde bu gün “Uluslar arası Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlamıştır.
Bilindiği üzere özel gün ve haftaların belirlenmesinde genellikle o konuda aşılması gereken pek çok sorunun olması, gündeme getirilmesi gayretidir. 2007 yılı itibariyle “Dünyadan Kadına Karşı Şiddet” konusundaki veriler oldukça çarpıcı, ilgilenenlerle paylaşmak istedim; - Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur. - Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır. - Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyon dolardır. - Küresel olarak, daha büyük oranda on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar erkek şiddetinin sonucu ya da kanser, sıtma, trafik kazaları veya savaşa bağlı olarak sakat kalmakta ya da hayatını kaybetmektedir. - En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir. - Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir (kadın sünneti). Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur. - Sistematik tecavüz dünyadaki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda’daki 1994 soykırımı esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir. - Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkemiz açısından kısaca tarihsel süreçte Atatürk’ün milli mücadeleyi başlattığı yıllarda kadın hareketlerini görüyoruz. Türk kadını dünyada bir benzeri daha görülmeyen ve görülmeyecek Milli Mücadelede temel taşı olmuştur. O elleri öpülesi kadınlarımız, bir yandan tarlada ekip biçerken, bir yandan bebelerini emzirirken, bir yandan da savaş meydanlarına yaz kış demeden kağnılarla mermi taşımış, kocasının, babasının yanında düşmanla savaşmıştır..
Milli Mücadele bir bakıma kadınlar savaşıdır. Türk kadınının ülkesi için, toprağı için, geleceği için, kutsal bildiği her şey için yaptığı savaştır. Ulusun yarı nüfusundan söz ediyoruz, hayatın yarısından…
Hala babasından, abisinden, kocasından dayak yiyen, babasına, abisine, kocasına hesap veren, evin hizmetlisi olarak görülen, kocasından izin almadan annesine bile gidemeyen, taciz edilen, tecavüze uğrayan kadınlardan. Hala kadının üstüne kuma getiriliyor, törelere kurban gidiyor, zorla evlendiriliyor, okula gönderilmiyor. Kadının namusu hemencecik lekeleniyor, erkek çocuk "doğuramadığı" için suçlanıyor. Kadın tarlada çalışıyor, sırtında yük taşıyor, mirastan pay alamayabiliyor. Kadın daima göz hapsinde tutuluyor. Kadının bu dünyada bulunma nedeninin erkeği "rahatlatmak" olduğu düşünülüyor. Şeytan gözüyle bakılabilen kadın, "mahallenin namusu" oluyor. Kadın çalıştırılmıyor.
İşte bütün bunların sonucunda bugün kadınlarımızın aktif olarak siyasetten, sanattan, fikir üretmekten, üst düzey yöneticilikten uzak kaldıklarını görüyor, bütün bunları başarabilenler olursa da fare kedi yakalamış gibi şaşırıyoruz.
Takdir edersiniz ki kadınlar aile içerisindeki ilişkiler açısından çoğunlukla anahtar bir rol oynamaktadırlar. Kadınlar annelik, karılık, eğiticilik, arkadaşlık görevlerini yerine getirebilmesi için bilgisiz, baskı altında yaşamadan, erkeklerle aynı dünyayı paylaşarak, tutsaklık altında tutulmadan kendilerini eksik varlıklardan saymadan, erkeklerin gelebilecekleri tüm konumlara gelebileceğine inanmalıdırlar. Erkekler ne denli gelişirlerse gelişsinler, kadınlarda onlarla beraber ilerlemezlerse tam uygarlık sağlanamaz. Bir ulusun erkek yarısı, kadın yarısından bağımsız yaşayamaz.
Atatürk, 30 Mart 1923 tarihli VAKİT gazetesinde şunları açıklıyordu : "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki ; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kısmı göklere yükselebilsin." Atatürk’ün Cumhuriyet kadınlarının gereği, eğitim görmesine ve üst mevkilere gelebilmelerine çalışılmalıdır. TÜRK KADINI Türkiye Cumhuriyeti'nin, özellikle de LAİK ve DEMOKRATİK Türkiye Cumhuriyeti'nin " Sarsılmaz Temellerinden " biridir.. O'nun kanında ERDEMLİLİK olduğu kadar , AYDINLIK'ta vardır , UYGARLIK AŞK'ı da..
Türk kadınlarının bugün ki sorunları atlatacağına ve gerçek yerini toplumda alarak istenilen hedefe doğru koşacağına olan inancım tamdır” dedi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Şenocak’tan Kadınlar Günü Mesajı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Sosyal Hizmetler İl Müdürü Serap Şenocak yazılı bir mesaj yayımladı. Şenocak; 8.Mart.Dünya kadınlar gününün tüm dünya kadınlarına ve ülkemiz kadınlarına kutlu olmasını diledi.
Serap Şenocak mesajında; “Kadınların toplumda erkeklerle eşit haklar elde etme mücadelesi dünyada 1789 Fransız Devrimine kadar uzanmaktadır. 8 Mart 1857’de New York’da 40.000 kadar işçinin 8 saatlik çalışma süresi ve eşit işe eşit ücret istekleriyle başlattıkları grevde polis müdahalesi ve yangın nedeniyle 100’den fazla kadının hayatını kaybetmesi olayıdır. 1910 yılında Kopenhag’da ölen işçi kadınların anısına 8 Mart gününün “Uluslararası Kadın Günü” olarak kutlanması önerilmiş, 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü “Kadın Hakları İçin Birleşmiş Milletler Günü” olarak ilan etmiştir. Böylece Birleşmiş Milletlere üye tüm ülkelerde bu gün “Uluslar arası Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlamıştır.
Bilindiği üzere özel gün ve haftaların belirlenmesinde genellikle o konuda aşılması gereken pek çok sorunun olması, gündeme getirilmesi gayretidir. 2007 yılı itibariyle “Dünyadan Kadına Karşı Şiddet” konusundaki veriler oldukça çarpıcı, ilgilenenlerle paylaşmak istedim;
- Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
- Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.
- Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyon dolardır.
- Küresel olarak, daha büyük oranda on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar erkek şiddetinin sonucu ya da kanser, sıtma, trafik kazaları veya savaşa bağlı olarak sakat kalmakta ya da hayatını kaybetmektedir.
- En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.
- Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir (kadın sünneti). Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.
- Sistematik tecavüz dünyadaki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda’daki 1994 soykırımı esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
- Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkemiz açısından kısaca tarihsel süreçte Atatürk’ün milli mücadeleyi başlattığı yıllarda kadın hareketlerini görüyoruz. Türk kadını dünyada bir benzeri daha görülmeyen ve görülmeyecek Milli Mücadelede temel taşı olmuştur. O elleri öpülesi kadınlarımız, bir yandan tarlada ekip biçerken, bir yandan bebelerini emzirirken, bir yandan da savaş meydanlarına yaz kış demeden kağnılarla mermi taşımış, kocasının, babasının yanında düşmanla savaşmıştır..
Milli Mücadele bir bakıma kadınlar savaşıdır. Türk kadınının ülkesi için, toprağı için, geleceği için, kutsal bildiği her şey için yaptığı savaştır. Ulusun yarı nüfusundan söz ediyoruz, hayatın yarısından…
Hala babasından, abisinden, kocasından dayak yiyen, babasına, abisine, kocasına hesap veren, evin hizmetlisi olarak görülen, kocasından izin almadan annesine bile gidemeyen, taciz edilen, tecavüze uğrayan kadınlardan. Hala kadının üstüne kuma getiriliyor, törelere kurban gidiyor, zorla evlendiriliyor, okula gönderilmiyor. Kadının namusu hemencecik lekeleniyor, erkek çocuk "doğuramadığı" için suçlanıyor. Kadın tarlada çalışıyor, sırtında yük taşıyor, mirastan pay alamayabiliyor. Kadın daima göz hapsinde tutuluyor. Kadının bu dünyada bulunma nedeninin erkeği "rahatlatmak" olduğu düşünülüyor.
Şeytan gözüyle bakılabilen kadın, "mahallenin namusu" oluyor. Kadın çalıştırılmıyor.
İşte bütün bunların sonucunda bugün kadınlarımızın aktif olarak siyasetten, sanattan, fikir üretmekten, üst düzey yöneticilikten uzak kaldıklarını görüyor, bütün bunları başarabilenler olursa da fare kedi yakalamış gibi şaşırıyoruz.
Takdir edersiniz ki kadınlar aile içerisindeki ilişkiler açısından çoğunlukla anahtar bir rol oynamaktadırlar. Kadınlar annelik, karılık, eğiticilik, arkadaşlık görevlerini yerine getirebilmesi için bilgisiz, baskı altında yaşamadan, erkeklerle aynı dünyayı paylaşarak, tutsaklık altında tutulmadan kendilerini eksik varlıklardan saymadan, erkeklerin gelebilecekleri tüm konumlara gelebileceğine inanmalıdırlar. Erkekler ne denli gelişirlerse gelişsinler, kadınlarda onlarla beraber ilerlemezlerse tam uygarlık sağlanamaz. Bir ulusun erkek yarısı, kadın yarısından bağımsız yaşayamaz.
Atatürk, 30 Mart 1923 tarihli VAKİT gazetesinde şunları açıklıyordu : "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki ; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kısmı göklere yükselebilsin." Atatürk’ün Cumhuriyet kadınlarının gereği, eğitim görmesine ve üst mevkilere gelebilmelerine çalışılmalıdır. TÜRK KADINI Türkiye Cumhuriyeti'nin, özellikle de LAİK ve DEMOKRATİK Türkiye Cumhuriyeti'nin " Sarsılmaz Temellerinden " biridir.. O'nun kanında ERDEMLİLİK olduğu kadar , AYDINLIK'ta vardır , UYGARLIK AŞK'ı da..
Türk kadınlarının bugün ki sorunları atlatacağına ve gerçek yerini toplumda alarak istenilen hedefe doğru koşacağına olan inancım tamdır” dedi.
En Çok Okunan Haberler