SULTAN VAHİDEDDİN, MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA BİR FERMAN VERMİŞ OLABİLİR Mİ?
Haber Giriş Tarihi: 17.05.2017 08:55
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
yalovamiz.com
Tarihçi- Yazar Murat BARDAKÇI, Başyaver Avni Paşa'nın 16 Mayıs 1919 günü, Hamidiye Camii mahfilinde, Sultan Vahideddin' i ziyaret ediş anını şöyle anlatır:
“…Odada dört kişiydiler. Sultan Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit Paşa, Başyaver Avni Paşa ve Mirliva ( Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa… Sadrazam dışında herkes askeri üniformalıydı. Sultan Vahideddin’in üniforması bej renkteydi. Ortada ayakları altın varaklı mermer bir masanın üzerinde bir Kuranı Kerim duruyordu. Sultan Vahideddin masaya doğru birkaç adım attı. Sadrazam ile Avni Paşa da hükümdarı takip edip bir adım gerisinde durdular. Herkes ayaktaydı.
Mustafa Kemal Paşa asker adımlarla ilerledi, masanın öteki tarafına, Padişah’ın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhanî bir hava verip, sağ elini Kuran’ın üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kâğıdı okumaya başladı:
‘ Hey’et-i vükelâca tanzîm olunup irâde-i senîyye-i hazret-i padişâhîye iktirân eden 21 maddelik tâlimat-ı mahsusada musarrah salâhiyet-i vâsia mucibince Anadolu vilâyât-ı şâhâneleri bi’l-umum memûrîn-i mülkiye ve askeriyesi üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rızây-i âlî-i cenâb-ı hilâfetpenâhi dâire-i necât-ı bâhiresinde medâr-ı fahr ve mübahât-ı memlûkânem olan sadakat-ı kâmile ile bezl-i makderet eyleyeceğime vallahi billâhi’(Hükümet tarafından düzenlenip padişah tarafından onaylanan 21 maddelik özel talimatta açıkça belirtilmiş olan geniş yetkilere dayanarak Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askerî memurlar üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişleri ve tahkikatı halife hazretlerinin arzusu dahilinde iftihar kaynağım ve padişah kullarının övüncü olan tam bir sadakatle ve elimden gelen bütün kuvvetle yerine getireceğime vallahi billahi…)
Bu, Sultan Vahideddin ile Mustafa Kemal Paşa’nın son kez karşılaşmaları oldu.
Ama mahfilde neler konuşulduğundan bir daha ne Padişah söz etti, ne de Mustafa Kemal Paşa… Bilinenler sadece Avni Paşa’nın yazdıklarıyla sınırlı kaldı.”
***
Bu iddia ve anlatımda, hükûmet tarafından düzenlenip Padişah tarafından onaylanmış 21 maddelik bir talimat dile getirilmektedir.
Oysa Harbiye Nazırlığı tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiş 6 Mayıs 1919 tarihli Talimatname, 4 maddedir.
Bu talimatnamede de, bütün Anadolu vilayetlerinde teftiş ve tahkikat yapacağına dair bir açıklama yoktur.
Avni Paşa hatıralarını kaleme alırken, herhalde Mustafa Kemal Paşa’ya verilen talimatnameyi ya hiç görmemişti ya da hatırlamıyordu.
Bir komutan, herhangi bir makama atandığında, o komutanın bağlı olduğu bir makam vardır.
Burada da, Mustafa Kemal Paşa’nın bağlı olduğu makam, Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı’dır.
Herhangi bir göreve atanan komutanın, o görevi yapacağına dair, Padişah’ın önünde yemin etmesinin mantığı nedir?
Böyle bir mantık olabilir mi?
Böyle bir iddia, ancak askerî örf ve adetleri bilmeyen ve Padişahlık makamını gereksiz yere yüceltmeye yönelen, hayalî bir tasarruf olarak değerlendirilebilir.
Bunun dışında, Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiş bir de ferman konusu vardır.
Ferman konusunu ilk ortaya atan, Anadolu hareketine muhalifliğiyle bilinen Serbestî Gazetesi’nin sahibi, 150’liklerden Mevlânzade Rıfat’tır.
Mevlânzade Rıfat, Sultan Vahideddin’in ölümünden kısa bir süre önce, elindeki bu ve bunun gibi bazı belgeleri, Halep’te oturan Radi Azmi Yeğen Bey’e gönderdiğini, kendisinin de ondan aldığını iddia ederek, Halep’te, 1929 yılında çıkardığı “ Türkiye İnkılâbının İçyüzü” isimli kitapta yayımlamıştır.
Sözü edilen Ferman şu şekildedir:
“Yaveran-ı Şehr-i Yarimden Erkân-ı Harbiye Mirlivası Mustafa Kemal Paşa’ya,
Harb-i Umûminin müttefiklerin hesabına ziyâı (kaybı) üzerine tahassül ( meydana) eden vaziyet-i siyâsiye (siyasi vaziyet) ecdâd-ı âzamın mülkünü ve makam-ı hilâfet ve saltanatı müşkül ve tehlikeli bir sahaya sürüklendiğinden hükûmet-i seniyyemin ( yüksek hükümetimin) kararı vechile tayin olunduğunuz mıntıkada asayişi temin ve arzu-yı şahâneme mugayir ahvâlin hüdûsunu ( meydana gelme) men ile cümleden def’-i sal(defetmeye çalışmak) ile bezl ü cehd ve gayret eder, milletin masûnuyetini te’yîd (kuvvetlendirme) ve mülkümün ayâde-i mütearizinden tahlisi(bu işi yapanlardan kurtarılması) için yek-vücûd olarak hareket edilmesini selâm-ı şahânemle asâkir, memûrin ve ahaliye tebliğini irade ettim.”
Bu ferman olduğu iddia edilen belge, Sabahattin SELEK tarafından Anadolu İhtilâli isimde kitapta duyurulmuş, daha sonra da Kadir MISIRLIOĞLU tarafından ele alınmıştır.
Ancak Kadir MISIRLIOĞLU, fotokopisini yayınladığı belgenin, eski Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın el yazısıyla olduğunu, Avni Paşa’nın belgeyi (eski 150’liklerden) Şeyhülislâm M. Sabri Efendi’ye verdiğini, buradan da bir şekilde kendi eline geçtiğini ifade etmektedir.
İddiaya göre, Avni Paşa, varlığını bildiği (nasıl biliyorsa ?) bu fermanı, giderayak Mustafa Kemal Paşa’dan istemiş ve hemen ayaküstü kendi ey yazısıyla bir kopyasını çıkarmış.(!)
Bu evrak o kadar gizliyse, istenebilir ve ayaküstü kopyalanabilir mi?
Bırakın Mustafa Kemal Paşa’yı, herhangi bir komutan, kendisine çok gizli olarak verilmiş bir fermanı kopyalaması için bir başkasına verir mi?
Ferman olduğu iddia edilen yazıda, esasen Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetlerini (ilk aldığı talimattan farklı olarak) kolaylaştıracak bir açıklama yoktur. Hükûmetin kararıyla tayin olduğu mıntıkada çalışacağı belirtilmektedir ki, elindeki hükûmet tarafından onaylanmış belgede de zaten bu vardır.
Mustafa Kemal Paşa, adı geçen Hatt-i Hümayun (padişah buyruğu)’u hiç kullanmamıştır.
Özellikle, Anadolu’da padişah yanlısı ve millî mücadele karşıtı ayaklanmalar çıktığında, eğer böyle bir evrak olsaydı, kullanılmaz mıydı?
Bir iddiaya göre:
“…Mustafa Kemal’e verilmiş olan ferman-ı hümâyun, bütün kumandan ve valilere, bu yeni hareketin, Padişah ve hükûmet tarafından gizlice tasdik edildiği intibaını (izlenimini) vermiştir.”
İlginçtir ki, Mustafa Kemal Paşa’nın yakınlarından böyle bir belgeyi gören de yoktur, duyan da…
Görülüyor ki, en olmayacak yerde, Sultan Vahideddin’ e, bir paye vermek için bütün şartlar zorlanmaktadır.
Sayın Turgut ÖZAKMAN’ a göre, bu tür davranışlar, sahte belge pazarlamacılığıdır.
Bu arada, ülkenin kurtuluşu için önemli bir tespiti burada belirtmekte yarar vardır.
Bir ülkenin hükümdarı, ülkenin kurtuluşu için bir emir vermesi gerekiyorsa, bu emri önce Sadrazamına ve gerekiyorsa (Sadrazamın bilgisi dâhilinde) Genelkurmay Başkanı’na verir;
Genelkurmay Başkanı’nı atlayarak ve daha üst rütbede generaller varken, daha ast rütbede bir generale “ülkeyi kurtar” demek, o hükümdarın acizliğinin ifadesidir.
Ülkenin kurtuluşu için bir görevlendirme olsaydı, Sadrazam’ın kontrolünde, Dahiliye ve Harbiye Nazırlığı’ nda (Günümüzde İç İşleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı) müştereken yapılmış bir çalışma ve ortada bir plân olurdu.
O zamanlar, bu plân hem Sultan Vahideddin, hem de Mustafa Kemal Paşa tarafından gizlense bile, hükûmet üyelerinden, bakanlardan, Genelkurmay Karargâhı’ ndan mutlaka bu sırrın tanıkları olurdu.
Esasen, son derece muğlak ifadeler içeren ve hatt-ı hümayun olduğu ileri sürülen yazı, bir göreve atanan komutan için herhangi bir anlam ifade etmekten çok uzaktır.
Tarihçi-Yazar Murat BARDAKÇI, konuyla ilgili şu yorumu yapmıştır:
“ …Bu metin, açık söylemek gerekirse bir fermanın gerektirdiği aslî şekil şartlarına pek uymamaktadır ama ferman değil, hatt-ı humâyun olarak verilmiş olması ihtimalinin de göz ardı edilmemesi gerekir. Ben, Osmanlı arşivlerinde bu fermanın izine rastlayamadım. Tamamının tasnifi için daha en az yarım asır gereken ve daha da önemlisi son dönem evrakının izine pek rastlanmayan arşivlerdeki bütün belgeler ortaya çıkmadan bu konuda kesin karar verilmesi imkânsız.
Ancak, fermanın bir suretini, Vahdettin’in evrakı arasında bulmama ve hükümdarın değil bir başkasının el yazısıyla kaleme alınmış bu metnin Mevlânzade’nin yayınladığı metinle aynı olmasına rağmen, resmen varolup olmadığı konusunda kesin bir söz edemiyorum.”
Mevlânzade Rıfat’ın, Mustafa Kemal Paşa’ya duyduğu öfkeden, böyle bir dedikodu çıkardığı da düşünülebilir.
Evrakların güvenilirliği konusunda, saraya yakınlığı ile tanınan Murat BARDAKÇI’nın tespiti mutlaka göz önünde tutulmalıdır.
Murat BARDAKÇI:
“ Şahbaba dışında kalan Vahideddin ile ilgili diğer bütün kitaplar, Damat Ferid Paşa’nın yaveri Tarık Mümtaz GÖZTEPE’ nin yazdıkları hariç olmak üzere, ya hayal mahsulüdürler, ya da ikinci derecede kaynaklardan derlenmişlerdir. “
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sultan Vahideddin Ve Fermanı (!)
SULTAN VAHİDEDDİN, MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA BİR FERMAN VERMİŞ OLABİLİR Mİ?
Tarihçi- Yazar Murat BARDAKÇI, Başyaver Avni Paşa'nın 16 Mayıs 1919 günü, Hamidiye Camii mahfilinde, Sultan Vahideddin' i ziyaret ediş anını şöyle anlatır:
“…Odada dört kişiydiler. Sultan Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit Paşa, Başyaver Avni Paşa ve Mirliva ( Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa… Sadrazam dışında herkes askeri üniformalıydı. Sultan Vahideddin’in üniforması bej renkteydi. Ortada ayakları altın varaklı mermer bir masanın üzerinde bir Kuranı Kerim duruyordu. Sultan Vahideddin masaya doğru birkaç adım attı. Sadrazam ile Avni Paşa da hükümdarı takip edip bir adım gerisinde durdular. Herkes ayaktaydı.
Mustafa Kemal Paşa asker adımlarla ilerledi, masanın öteki tarafına, Padişah’ın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhanî bir hava verip, sağ elini Kuran’ın üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kâğıdı okumaya başladı:
‘ Hey’et-i vükelâca tanzîm olunup irâde-i senîyye-i hazret-i padişâhîye iktirân eden 21 maddelik tâlimat-ı mahsusada musarrah salâhiyet-i vâsia mucibince Anadolu vilâyât-ı şâhâneleri bi’l-umum memûrîn-i mülkiye ve askeriyesi üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rızây-i âlî-i cenâb-ı hilâfetpenâhi dâire-i necât-ı bâhiresinde medâr-ı fahr ve mübahât-ı memlûkânem olan sadakat-ı kâmile ile bezl-i makderet eyleyeceğime vallahi billâhi’(Hükümet tarafından düzenlenip padişah tarafından onaylanan 21 maddelik özel talimatta açıkça belirtilmiş olan geniş yetkilere dayanarak Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askerî memurlar üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişleri ve tahkikatı halife hazretlerinin arzusu dahilinde iftihar kaynağım ve padişah kullarının övüncü olan tam bir sadakatle ve elimden gelen bütün kuvvetle yerine getireceğime vallahi billahi…)
Bu, Sultan Vahideddin ile Mustafa Kemal Paşa’nın son kez karşılaşmaları oldu.
Ama mahfilde neler konuşulduğundan bir daha ne Padişah söz etti, ne de Mustafa Kemal Paşa… Bilinenler sadece Avni Paşa’nın yazdıklarıyla sınırlı kaldı.”
***
Bu iddia ve anlatımda, hükûmet tarafından düzenlenip Padişah tarafından onaylanmış 21 maddelik bir talimat dile getirilmektedir.
Oysa Harbiye Nazırlığı tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiş 6 Mayıs 1919 tarihli Talimatname, 4 maddedir.
Bu talimatnamede de, bütün Anadolu vilayetlerinde teftiş ve tahkikat yapacağına dair bir açıklama yoktur.
Avni Paşa hatıralarını kaleme alırken, herhalde Mustafa Kemal Paşa’ya verilen talimatnameyi ya hiç görmemişti ya da hatırlamıyordu.
Bir komutan, herhangi bir makama atandığında, o komutanın bağlı olduğu bir makam vardır.
Burada da, Mustafa Kemal Paşa’nın bağlı olduğu makam, Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı’dır.
Herhangi bir göreve atanan komutanın, o görevi yapacağına dair, Padişah’ın önünde yemin etmesinin mantığı nedir?
Böyle bir mantık olabilir mi?
Böyle bir iddia, ancak askerî örf ve adetleri bilmeyen ve Padişahlık makamını gereksiz yere yüceltmeye yönelen, hayalî bir tasarruf olarak değerlendirilebilir.
Bunun dışında, Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiş bir de ferman konusu vardır.
Ferman konusunu ilk ortaya atan, Anadolu hareketine muhalifliğiyle bilinen Serbestî Gazetesi’nin sahibi, 150’liklerden Mevlânzade Rıfat’tır.
Mevlânzade Rıfat, Sultan Vahideddin’in ölümünden kısa bir süre önce, elindeki bu ve bunun gibi bazı belgeleri, Halep’te oturan Radi Azmi Yeğen Bey’e gönderdiğini, kendisinin de ondan aldığını iddia ederek, Halep’te, 1929 yılında çıkardığı “ Türkiye İnkılâbının İçyüzü” isimli kitapta yayımlamıştır.
Sözü edilen Ferman şu şekildedir:
“Yaveran-ı Şehr-i Yarimden Erkân-ı Harbiye Mirlivası Mustafa Kemal Paşa’ya,
Harb-i Umûminin müttefiklerin hesabına ziyâı (kaybı) üzerine tahassül ( meydana) eden vaziyet-i siyâsiye (siyasi vaziyet) ecdâd-ı âzamın mülkünü ve makam-ı hilâfet ve saltanatı müşkül ve tehlikeli bir sahaya sürüklendiğinden hükûmet-i seniyyemin ( yüksek hükümetimin) kararı vechile tayin olunduğunuz mıntıkada asayişi temin ve arzu-yı şahâneme mugayir ahvâlin hüdûsunu ( meydana gelme) men ile cümleden def’-i sal(defetmeye çalışmak) ile bezl ü cehd ve gayret eder, milletin masûnuyetini te’yîd (kuvvetlendirme) ve mülkümün ayâde-i mütearizinden tahlisi(bu işi yapanlardan kurtarılması) için yek-vücûd olarak hareket edilmesini selâm-ı şahânemle asâkir, memûrin ve ahaliye tebliğini irade ettim.”
Bu ferman olduğu iddia edilen belge, Sabahattin SELEK tarafından Anadolu İhtilâli isimde kitapta duyurulmuş, daha sonra da Kadir MISIRLIOĞLU tarafından ele alınmıştır.
Ancak Kadir MISIRLIOĞLU, fotokopisini yayınladığı belgenin, eski Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın el yazısıyla olduğunu, Avni Paşa’nın belgeyi (eski 150’liklerden) Şeyhülislâm M. Sabri Efendi’ye verdiğini, buradan da bir şekilde kendi eline geçtiğini ifade etmektedir.
İddiaya göre, Avni Paşa, varlığını bildiği (nasıl biliyorsa ?) bu fermanı, giderayak Mustafa Kemal Paşa’dan istemiş ve hemen ayaküstü kendi ey yazısıyla bir kopyasını çıkarmış.(!)
Bu evrak o kadar gizliyse, istenebilir ve ayaküstü kopyalanabilir mi?
Bırakın Mustafa Kemal Paşa’yı, herhangi bir komutan, kendisine çok gizli olarak verilmiş bir fermanı kopyalaması için bir başkasına verir mi?
Ferman olduğu iddia edilen yazıda, esasen Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetlerini (ilk aldığı talimattan farklı olarak) kolaylaştıracak bir açıklama yoktur. Hükûmetin kararıyla tayin olduğu mıntıkada çalışacağı belirtilmektedir ki, elindeki hükûmet tarafından onaylanmış belgede de zaten bu vardır.
Mustafa Kemal Paşa, adı geçen Hatt-i Hümayun (padişah buyruğu)’u hiç kullanmamıştır.
Özellikle, Anadolu’da padişah yanlısı ve millî mücadele karşıtı ayaklanmalar çıktığında, eğer böyle bir evrak olsaydı, kullanılmaz mıydı?
Bir iddiaya göre:
“…Mustafa Kemal’e verilmiş olan ferman-ı hümâyun, bütün kumandan ve valilere, bu yeni hareketin, Padişah ve hükûmet tarafından gizlice tasdik edildiği intibaını (izlenimini) vermiştir.”
İlginçtir ki, Mustafa Kemal Paşa’nın yakınlarından böyle bir belgeyi gören de yoktur, duyan da…
Görülüyor ki, en olmayacak yerde, Sultan Vahideddin’ e, bir paye vermek için bütün şartlar zorlanmaktadır.
Sayın Turgut ÖZAKMAN’ a göre, bu tür davranışlar, sahte belge pazarlamacılığıdır.
Bu arada, ülkenin kurtuluşu için önemli bir tespiti burada belirtmekte yarar vardır.
Bir ülkenin hükümdarı, ülkenin kurtuluşu için bir emir vermesi gerekiyorsa, bu emri önce Sadrazamına ve gerekiyorsa (Sadrazamın bilgisi dâhilinde) Genelkurmay Başkanı’na verir;
Genelkurmay Başkanı’nı atlayarak ve daha üst rütbede generaller varken, daha ast rütbede bir generale “ülkeyi kurtar” demek, o hükümdarın acizliğinin ifadesidir.
Ülkenin kurtuluşu için bir görevlendirme olsaydı, Sadrazam’ın kontrolünde, Dahiliye ve Harbiye Nazırlığı’ nda (Günümüzde İç İşleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı) müştereken yapılmış bir çalışma ve ortada bir plân olurdu.
O zamanlar, bu plân hem Sultan Vahideddin, hem de Mustafa Kemal Paşa tarafından gizlense bile, hükûmet üyelerinden, bakanlardan, Genelkurmay Karargâhı’ ndan mutlaka bu sırrın tanıkları olurdu.
Esasen, son derece muğlak ifadeler içeren ve hatt-ı hümayun olduğu ileri sürülen yazı, bir göreve atanan komutan için herhangi bir anlam ifade etmekten çok uzaktır.
Tarihçi-Yazar Murat BARDAKÇI, konuyla ilgili şu yorumu yapmıştır:
“ …Bu metin, açık söylemek gerekirse bir fermanın gerektirdiği aslî şekil şartlarına pek uymamaktadır ama ferman değil, hatt-ı humâyun olarak verilmiş olması ihtimalinin de göz ardı edilmemesi gerekir. Ben, Osmanlı arşivlerinde bu fermanın izine rastlayamadım. Tamamının tasnifi için daha en az yarım asır gereken ve daha da önemlisi son dönem evrakının izine pek rastlanmayan arşivlerdeki bütün belgeler ortaya çıkmadan bu konuda kesin karar verilmesi imkânsız.
Ancak, fermanın bir suretini, Vahdettin’in evrakı arasında bulmama ve hükümdarın değil bir başkasının el yazısıyla kaleme alınmış bu metnin Mevlânzade’nin yayınladığı metinle aynı olmasına rağmen, resmen varolup olmadığı konusunda kesin bir söz edemiyorum.”
Mevlânzade Rıfat’ın, Mustafa Kemal Paşa’ya duyduğu öfkeden, böyle bir dedikodu çıkardığı da düşünülebilir.
Evrakların güvenilirliği konusunda, saraya yakınlığı ile tanınan Murat BARDAKÇI’nın tespiti mutlaka göz önünde tutulmalıdır.
Murat BARDAKÇI:
“ Şahbaba dışında kalan Vahideddin ile ilgili diğer bütün kitaplar, Damat Ferid Paşa’nın yaveri Tarık Mümtaz GÖZTEPE’ nin yazdıkları hariç olmak üzere, ya hayal mahsulüdürler, ya da ikinci derecede kaynaklardan derlenmişlerdir. “
AHMET AKYOL, YALOVA, 17 Mayıs 2017
En Çok Okunan Haberler