Bilinen ve mutlaka bilinmesi gereken konudur: 1077’ de Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuş; 1243 yılındaki Kösedağ Savaşı ile Anadolu Selçuklu Devleti parçalanmış, Anadolu’ da Beylikler dönemi başlamıştı.
Anadolu Selçuklu Devleti’ na tâbi olan Dânişmendliler ( 1095- 1175), Niksar, Malatya, Kayseri ve Sivas’ ta; Saltukoğulları (1080- 1201) Erzurum’ da; Mengücükoğulları ( 1071- 1252) Erzincan, Kemah ve Divriği’ de saltanat sürmüşlerdi.
Daha sonraki dönemde kurulan Anadolu Beylikleri’ nden bazıları şunlardır:
Osmanoğulları, Karasioğulları, Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Candaroğulları, Hamidoğulları, Tekeoğulları, Saruhanoğulları, Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları, Menteşeoğulları, İnançoğulları, Eşrefoğulları, Pervaneoğulları, Sahibataoğulları, Çobanoğulları, Eretnaoğulları…
Unutmayalım: Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluşundan önceki Türk tarihi sadece Osmanlı ile sınırlı değildir.
1256- 1483 yılları arasında, Orta Anadolu’ nun güneyine egemen olan Türkmen beyliği, Karamanoğullarıydı.
Karamanoğlu Mehmed Bey (ö. 1277)( tam adı Şemseddin Mehmed Bey’dir), Karamanoğullarının kurucusu Kerimeddin Karaman Bey’ in oğluydu. Babasının 1261’ de vefatından sonra beyliğin başına geçmişti.
Mehmed Bey, 13 Mayıs 1277’ de, Konya’ da topladığı bir divanda, Türkçe’ yi tek resmî dil ilân etmiş, Arapça, bilhassa Farsça’ nın devlet işlerinde kullanılmasını yasaklamıştı.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in ünlü fermanı İbni Bibi’nin Evamirü’l-Alaiyye adlı eserinde yer almıştır. İbni Bibi’nin eseri Yazıcıoğlu Ali tarafından Tevarih-i Al-i Selçuk adıyla 15.yüzyılda Türkçeye çevrilmiştir. Çevirinin yazması, Topkapı Sarayı Revan bölümü, 1391 numarada kayıtlıdır. 13.yüzyılın dil özelliklerini yansıtan bu yazmada ferman şu şekilde Türkçeye çevrilmiştir:
“Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye”
13.Yüzyılın dilini yansıtan bu cümle günümüz Türkçesine şu şekilde aktarılmıştır:
“Bugünden sonra divanda, dergâhda, bargâhda, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”
***
Bir toplumun MİLLET olmasında, o toplumun kullandığı resmî dilin özel bir yeri vardır.
Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, “Millet” i şöyle tanımlar:
“Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan; beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan; sahip olunan mirasın korunmasına beraber devam etmek hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma Millet denir.”
ATATÜRK, “Millet”i tanımladıktan sonra şöyle devam eder:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
Şüphesiz bu tanımlamada ırkçılığa asla yer vermeyen ATATÜRK’ ün “Türk Dili” hakkındaki görüşlerinden bazılarını da hatırlayalım:
“Türk Milletinin dili Türkçe’ dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmeye çalışır… Türk dili Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti geçirdiği sayısız felâketler içinde ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir.”
“Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”
***
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 3’ e göre: “Dili Türkçedir.”
Bir milletin hayat damarlarından biri dilidir.
Emperyalist güçler, hedef toplumları parçalamak için o ülkedeki dinleri ve dilleri kullanarak insanları farklı etnik ayrımcılıkla bölmeye çalışırlar.
Bizler, vatanını seven Türkler olarak, Türkçemize sahip çıkmak zorundayız.
Unutmayalım, Türkçemiz, dünyanın en güzel dillerinden biridir.
Bakın, P. F. Viguer adlı bir Fransız yazar, Türkçe hakkında neler diyor:
“ Zeki bir insan, günlük Türkçe’ nin umulmadık derecede güzel ve sistemli yapısı karşısında, bu dili sanki bir âlimler topluluğunun düşünüp taşınarak ve anlaşarak ortaya çıkardıklarını zanneder ve hayretler içinde kalır. “ (Elements de la Langue Turque, s. IX)
AHMET AKYOL, YALOVA, 13 Mayıs 2017