BİRİNCİ İNÖNÜ MUHAREBESİ ( 6- 11 Ocak 1921)
Birinci İnönü Muharebesi, millî mücadele sırasında, Ankara Hükümeti’nin düzenli askerî birlikleriyle Yunan kuvvetleri arasında geçen ve Yunan ilerlemesini bir süre durduran askerî çatışmadır.
MUHAREBENİN SEBEPLERİ:
Yunanistan’da yapılan seçimler sonucunda yeni kurulan Hükûmet, Batılı yenen devletlerin yardımını ve güvenini sağlamak için bir saldırı yapmayı gerekli görmüş, Parlamentonun açılışında, savaşın sürdürüleceğini belirtmişti.
1920 yılı Aralık ayı sonlarında Ethem ve kardeşlerinin TBMM Hükûmeti’ ni dinlememeye başlamasıyla, Yunanlılar için elverişli bir siyasî ve askerî durum oluşmuştu.
Türk ordusunun, bu ayaklanma ile uğraşmasını fırsat bilen Yunanlılar, oluşan zafiyetten yararlanmak ve Anadolu içlerine ilerlemek istediler.
MUHAREBEYE KATILAN KUVVETLER:
Yunanlılar kuzeyden, asıl taarruz grubu ( 3’üncü Kolordu’nun Adalar Tümeni ile İzmir Tümeni’nin bir bölümü) ile Bursa- İnönü- Eskişehir genel yönünde saldıracak;
Güneyden, Uşak bölgesindeki 1’inci Kolordu karşısındaki Türk kuvvetlerini tespit etmek üzere ilerleyecekti.
Bu Kolorduya görevini ne kadar kuvvetle yapacağı bildirilmediğinden, bu taarruza Alay ölçüsünü geçmeyen bir birlikle katıldı..
Muharebeye fiilen katılan Yunan birliklerinin genel mevcudu 427 subay, 15 816 asker, 12 500 tüfek, 120 ağır makineli tüfek ve 72 top idi.
Türklerin Batı ve Güney Cepheleri Komutanlıkları asıl kuvvetleri ile Gediz dolaylarında isyancı Ethem birlikleri ile uğraşıyorlardı. Yunanlılara karşı Kuzeyde İnönü mevzii bölgesinde 24’üncü Tümen,
Güneyde ise Afyon bölgesinde zayıf üç Alay bırakılmıştı.
Çarpışmaların başlamasından sonra, İnönü mevzii bölgesine zayıf mevcutlu 4’üncü ve 11’inci Tümenler gönderilmişti.
Batı Cephesi’ni güçlendirmek için yollanan 2’nci Süvari Grubu ise geciktiğinden çarpışmalara katılamadı.
Muharebeye katılan birliklerimizin genel mevcutları 8 500 asker (subay, astsubay, er toplamı), 5 500 tüfek, 47 ağır makineli tüfek ve 28 top;
Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey,
Güney Cephe Komutanı Albay Refet (Bele) Bey idi.
MUHAREBENİN OLUŞU VE GELİŞİMİ:
Zayıf bir kuvvetle de Güneyde Uşak’tan İslâmköy- Banaz dolaylarına doğru ilerlemeye başladılar.
Kuzeyde ilerleyen Yunan birlikleri karşısında çok zayıf örtme ve keşif birlikleri bulunuyordu; asıl savunma mevzi olan İnönü Savunma Mevzii’ ndeki birlikler güneyde Ethem kuvvetleri karşısında olduğu için asıl savunma mevzileri yeterli düzende değildi.
Bu kritik durum karşısında, Ethem’e karşı girişilen eyleme ara verildi. Onun karşısında yalnız 61’inci Tümen ile 1’inci Süvari Tugayı bırakıldı. Geri kalan birliklerin gecikmeksizin ve süratle kuzeye İnönü mevziine harekete geçmesi emredildi.
Asi Ethem karşısında bulunan İsmet (İnönü) Bey, asıl savunma mevziinde yeterli birlik olmamasının endişesi içinde, var gücüyle birlikleri kuzeye sevk etmeye çalışıyordu, amaç asıl savunma mevziine Yunan birliklerinden önce gelmekti.
Her iki taraf da hemen hemen aynı zamanda İnönü Savunma Mevzii’ ne geldiler.
Yunan kuvvetleri 10 Ocak 1921 günü saat 06.30’da Adalar Tümeni ile Kovalca-Akpınar, İzmir Tümeni ile de Yeniköy-Teke-Hayriye savunma hattına taarruza başladı. Bir kısım kuvvetleriyle de Söğüt-Gündüzbey doğrultusunda ilerliyordu.
Havanın çok sisli olmasından faydalanan Yunan birlikleri, özellikle demir yolu güneyindeki 11’inci Tümen bölgesinde hızla ilerleyerek İntikam Tepe’yi ele geçirdi. Buradaki muharebeler saat 14.00’e kadar devam etti.
10 Ocak 1921 günü saat 16.00’da Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın teklifi ve Fevzi Paşa’nın onanıyla, havanın kararmasıyla birlikte Türk birlikleri, savunmaya yeni mevzilerde devam etmek maksadıyla, Beşkardeşdağı- Zemzemiye- Oklubalı hattına alındılar. Cephe karargâhı da Çukurhisar’ a taşındı.
Yunan birlikleri Akpınar-Kovalca hattını işgal ettikten sonra taarruzlarını durdurarak bu hatta kaldı. Cephenin 61’inci Tümenle takviye edilmeye başlanması, Türklerin ne pahasına olursa olsun savunmaya devam edeceklerini göstermişti. Bu durum karşısında Yunanlılar muharebe meydanında Türk Ordusu karşısında tutunamayacaklarını anlayarak, 11 Ocak 1921 sabahı İnönü mevzilerinden çekildiler.
Güney Cephesi’nde ise Yunan birlikleri ilerlemelerine devam etmeyerek geri çekilmişti.
Kısacası, Birinci İnönü Muharebesi, Yunan birliklerini İnönü Mevzii’ ne çarptığı 10 Ocak 1921 günü, akşama kadar sürmüş; mevziiye yeni gelen ve henüz doğru dürüst savunma düzeni alamayan Türk birlikleri 10/11 Ocak gecesi ikinci hatta çekilmeye başlamışken, Yunan kuvvetleri de ileri harekâtlarında başarıya ulaşamayacağını anlayarak, aynı gece geri çekilmeye başlamıştı.
11 Ocak 1921 günü öğleye doğru, Yunanlıların geri çekildiğini anlayan Batı Cephesi Komutanlığı, öğleden sonra Süvarisi ile düşmanı izlemeye, Piyadesi ile de terk ettiği İnönü mevziilerini işgale başladı.
Ethem’in Batı Cephesi’nde yarattığı nahoş ortamdan sonra, düzenli ordu birlikleriyle yapılan bu muharebe sonunda, sebepleri ne olursa olsun, Yunanlıların çarpışma alanını bırakarak geldikleri çizgiye kadar çekilmeleri, Türklere gelecek için büyük bir moral gücü ve ümit kazandırdı.
Birinci İnönü Muharebesi’ndeki başarı, gelecekteki kesin zaferin bir başlangıcını teşkil etmektedir. Bu başarının önemini Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, daha sonraları şöyle ifade etmiştir:
“Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesi’nde mağlup etti. Strateji sanatının en nazik icabatını isabetle uyguladı. İç hatların kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal yazdı..."
MUHAREBENİN SONUÇLARI:
Birinci İnönü Muharebesi’nde elde edilen başarının önemli askerî ve siyasi sonuçları olmuştur.
Muharebe öncesi, Batı ve Güney Cepheleri’ nin zayıf örtme birlikleriyle tutularak asıl Türk kuvvetlerin asi Ethem’e yönlendirilmesi ve asilerle mücadele sırasında Kuzey ve Güney’den Yunan taarruzlarının başlaması, Birinci İnönü Muharebesi içinde değerlendirildiğinde, konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ethem’ le mücadele eden birliklerin İnönü mevziine nasıl ve hangi şartlarda geldiklerini bilip anlamadan, bu muharebenin önemi anlaşılamaz.
Bakın bu konuyu Batı Cephe Komutanı İsmet İnönü nasıl anlatıyor:
“ 7 Ocak’ta geri yürüyüşe başladık. Gelirken iki günde aldığımız mesafeyi, bir günde alarak askeri yürütüyorum. Bir an evvel muharebe meydanına yetişmeye çalışıyoruz. Yorgun, bitkin bir halde istasyona yetişen askeri, adeta zorla, iterek vagonlara bindiriyoruz. İndirirken de böyle oldu. Asker bu kadar yorgun, bitkin bir vaziyette...”
Batı Cephe Komutanlığı birliklerinin, asi Ethem’e veya İnönü Mevzii’ nde Yunanlılara yenilmesi halinde, genç Türkiye Devleti’nin ne olacağını düşünmeden, bu muharebe değerlendirilemez.
Esasen, 6 Ocak’ta başlayan küçük çaplı örtme muharebelerinden sonra, 10 Ocak 1921 günü İnönü’ndeki asıl savunma hattına, Türk ve Yunan kuvvetlerinin hemen hemen aynı anda gelmesi ve Batı Cephe Komutanı İsmet Bey’in, asi Ethem’in karşısından gelen aşırı yorgun birliklerini kaybetmemek için ikinci hatta savunmaya karar vermiş olması da, asla gözden kaçırılmaması gereken bir olaydır.
Elde edilen başarıyla, Birinci İnönü Muharebesi hemen öncesinde ve içinde, önemli bir sorun olan Asi Ethem olayı çözüldü.
TBMM’de bazı milletvekilleri, düzenli orduya karşıydılar, elde edilen başarıyla, onların düzenli ordu aleyhindeki eylemleri sona erdi ki, bu da düzenli ordunun bundan sonraki faaliyetlerine önemli katkı sağladı.
Düzenli ordunun ilk başarısı olduğundan Kuvay-ı Millîye' den düzenli orduya geçiş süreci hızlandı, halkın yeni kurulan Orduya güveni arttı.
Her şeyden önce, düzenli ordu birliklerinden başka bir kuvvetin savaşı kazanamayacağı kesinlikle anlaşıldı.
Fevzi (Çakmak) Paşa’nın, 13 Ocak 1921’de TBMM’de yaptı konuşma, o günleri anlatmaya yeterlidir:
“TBMM’nin daha henüz ikmal olunmamış (tamamlanmamış) ordusu, ilk rüştünü bu suretle ispat etmiştir… Düşmanın hainane plânları… milletin başarısı ile neticelenmiştir.”
Elde edilen başarı, Kuva-yı Millîye’nin tasfiyesinin ne kadar haklı olduğu göstermiş; ulusal direnişe karşı çıkmak isteyenleri susturmuştur.
Bu zaferden sonra, yeni devletin gücü ve otoritesi arttı. Örneğin vergiler daha kolay toplanmaya, askere alma işlemleri daha düzenli yürütülmeye başlandı.
20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi, egemenlik kayıtsız şartsız millete geçti, yürütme ve yasama yetkisi TBMM’ye verildi.
Millî Hükûmetin bu başarısı bütün dünyanın dikkatini çekti. İtilâf Devletleri, 26 Ocak 1921 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Londra’ya bir heyet göndermesini ve bu toplantıya Ankara Hükûmeti’ nden de temsilci bulundurulmasını istemek zorunda kaldılar.
Bu konferansın en önemli sonucu, yeni Türk Devleti’ nin İtilâf Devletleri tarafından tanınmasıdır. Ayrıca yeni Türk Devleti temsilcileri konferansa katılmakla, “Türkler barışa yanaşmıyor, savaşı uzatıyorlar” türünden propagandaları da etkisiz hale getirdi.
İtilaf Devletleri’nden Fransa ve İtalya, savaş sonrası Millî Hükûmete yakınlaşma göstererek, Türk Kurtuluş Hareketi’ne karşı daha anlayışlı bir tutum içine girdiler.
Savaş öncesi gergin olan Türk-Sovyet ilişkileri, Birinci İnönü Muharebesi’nde kazanılan başarıdan sonra yumuşama gösterdi; bunun sonucu olarak Sovyetler Birliği, Türkiye üzerindeki siyasetini gözden geçirmek ihtiyacını duydu ve TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında Moskova Antlaşması imzalandı. ( 16 Mart 1921)
Bu antlaşma ile doğu sınırımız çizildi. Rusya, Misâk- ı Millî’ yi tanıdı. Ayrıca, iki taraftan birinin tanımadığı devletlerarası bir antlaşmayı, diğeri de tanımayacaktı. İki devlet arasında karşılıklı yardımlaşma da kabul edildi.
Moskova Antlaşması, yeni Türk Devleti için siyasî bir başarıdır. Bu antlaşma ile Sovyet Rusya, yeni Türk Devletini resmen tanımış oldu. Ayrıca doğu sınırımızın güvenliği sağlandığı için, bu cephedeki kuvvetlerimiz başka cephelere kaydırılabilecekti.
Sonuç olarak; TBMM Hükûmetinin kurduğu düzenli ordu ile kazandığı bu ilk başarı, onun içte ve dışta tanınmasını sağlayıp, saygınlığını artırmış, daha sonra kazanılacak zaferlerin de bir başlangıcı olmuştur.
Ahmet AKYOL, 7 Ocak 2020