Bugün, Anadolu’nun sırlarla örtülü kültür mirası, hayret edilecek bir zenginlikte ve el değmemişliktedir.
Birbirinden zengin uygarlık izlerinin bulunduğu Anadolu’nun her köşesi, gizlerle doludur.
Doğu Anadolu’nun da, Anadolu tarihinde önemli bir yeri vardır. Hemen hemen 20 nci yüzyılın ortalarına kadar Doğu Anadolu’daki tarih öncesi yerleşim bölgeleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik.
Geçtiğimiz yıllarda Doğu Anadolu’da keşfedilen sayısız kaya kabartmaları büyük heyecan yarattı. Bunlar, bu bölgenin tarih öncesi gelişimini birden bambaşka bir bakış açısıyla görmemizi sağladı.
Doğu Anadolu’da kaya kabartmaları esas olarak dört bölgede rastlanmıştır: Malatya- Adıyaman çevresi, Kars, Van ve yöresi, Hakkâri Dağları...
Türk Tarih Kurumu üyesi Dr. Oktay Belli, İÖ. 15 000 – 7 000 arasına ait Van yöresi kaya kabartmalarını gün ışığına çıkartmıştır. Hakkâri dağlarındaki Yedisalkım yöresinde, nehir yataklarının üstünde rastlanan mağaralarda tarih öncesine ait tanrı resimleri bulunmuştur.
Bu sanat eserlerini yaratan insanlar hakkında bugün kesin bilgilere sahibiz. Çünkü benzer kabartmalara Doğu Azerbaycan’da, Kohistan’da, Altay bölgesinde ve Sibirya’da rastlanmıştır. Bu kabartmaların ortaya çıkış sıklığı, bunların kesinlikle ilk Türkler dönemine ait olduğunu kanıtlamaktadır. Bu resimleri yapan insanlar, en eski Türk göçebe ya da yarı göçebe aşiret topluluklarına bağlıydılar.
Gevaruk Ovası’nda(Hakkâri) ve Tirşin Yaylası’nda bulunan stilize kabartmalar için de aynı şey söylenebilir.
Gevaruh ve Tir-i-şin kabartmaları, Erzurum’daki Cunni Mağarası ve Ayzani’de ( Çavdarhisar – Kütahya ) bulunan Zeus Tapınağı’nın taşlarıyla büyük benzerlikler göstermesi açısından son derece önemlidir; o yörenin eski Türk aşiretlerine ait olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün bu buluntular, tarih öncesi dönemde Doğu Anadolu ile Azerbaycan ve Sibirya bozkırlarının, ayrıca Türk boylarının anayurdu Altay yöresinin sanatsal ve kültürel merkezleri arasında yakın bir ilişkinin varolduğunu göstermektedir. Tarih öncesi dönemden günümüze, Orta Asya’dan Anadolu’ya bütün gezginci, yarı göçebe ilk Türk ve Türk boyları arasında canlı bir ilişki süregelmiştir.
Buluntular, genel anlamda: kaya üstü ve mağara resimleri, yazı elemanlarını içeren kaya resimleri ( petroglifler), yazıya geçişi gösteren kaya resimleri ve nihayet yazıtlar şeklindedir.
Bunlardan:
Van- Hakkâri, Tir-i-şin Yaylası’ndaki buluntular İÖ. 15 000,
Gevaruh Vadisi’ndeki buluntular İÖ. 10- 8 000,
Hırkanis Suyu, Mazur Vadisi buluntuları İÖ. 8 000’e tarihlenmektedir.
Ünlü tarihçi merhum Kâzım MİRŞAN, Anadolu’nun tamamındaki bilinen buluntuların hemen hemen tamamını okumuş ve kayda almıştır.
ANADOLU KAYA RESİMLERİ VE YAZITLARI
Bazı batılı ülkeler, Türkler’i Anadolu’dan kovmak, ya da en aşağı Anadolu’da Türkler’i etkisiz hale getirmek ve her şeyin üstünde Doğu Anadolu’da çıkarlarına en uygun yapay devletler oluşturmak için büyük çaba içindedir.
Oysa aksi tüm iddialara rağmen Anadolu, tarih boyunca bir Türk vatanıydı.
Anadolu’nun her yerinde, özellikle Doğu Anadolu’da bulunan kaya üstü ve mağara resimleri, yazı elemanlarını içeren kaya resimleri ( petroglifler), yazıya geçişi gösteren kaya resimleri ve nihayet yazıtlar bu fikri doğrulamaktadır.
Araştırmacı- Tarihçi merhum Kâzım MİRŞAN’ ın okuyup kayda aldığı bazı buluntular şunlardır:
ÇİLGİRİ YAZITI:
Doğu Anadolu’da, Ön- Türk dil ve düşüncesi hakkında geniş bilgi veren, ilk Ön- Türk yazıtıdır. İlk ve en eski olması nedeniyle bütün Anadolu uygarlık tarihinin en eski yazıtı dememiz mümkündür.
45 santimetre çapında, mermer bir silindirdir. Ortasındaki haç ve kenarındaki çok sonraları kazınmış olan Ermenice yazı nedeniyle Ermeni Mezar Taşı sanılmıştır. Kâzım MİRŞAN, Ermenice yazıların sonradan kazınmış olduğunu belirlemiş, Ön- Türkler’e ait damga ve yazıları çözmüştür.
İçeriği tam olarak anlaşılamadan, sadece üzerindeki yazılar sebebiyle Van Müzesi’nin bahçesinde açık havada tutulurken, önemi kavrandıktan sonra, kapalı alana alınmıştır.
TİR-İ-ŞİN YAZITI:
Tir-i-şin Yaylası’nın 8 km. kuzey doğusundaki Tahtı Melik Zirvesi’nde ele geçen petroglif (yazı elemanı içeren kaya resmi) , İÖ. 6 000’lere tarihlenmektedir.
MİRŞAN’ ın açıklamasına göre, petroglifin içeriği, “Mukaddesata erişen, ölen kişinin GÖKTE ASILI KALMASI...”, yani tekrar doğmak üzere cennette yer alması, demektir. Bu da, İÖ. 6 000’lerde, Ön- Türkler’in tek tanrı inancına sahip olduklarının ifadesidir.
BAŞET PETROGLİFİ:
3720 metre yükseklikteki Başet Dağı’nda bulunmuştur. İÖ. 4 000’lere tarihlenmektedir. Bu petroglifle, damgaların, satır, dizi halinde sıralandığı, düşüncenin düzen kavramına vardığı seçici olduğu bir döneme girilmiştir.
Kâzım MİRŞAN, petroglifin içeriğini şöyle açıklamaktadır: “ Kutsal majestelerinin günahsız ruhlarının toplandığı yere uçuşu”
Burada, ruhların toplandığı yer, ileriki yıllarda, cennet kavramına dönüşmüştür.
CUNNİ MAĞARASI YAZITLARI:
Erzurum -Karayazı İlçesi Salyamaç Köyü yakınlarındadır.
Mağara duvarlarına işlenmiş olan yazılar, Ön- Türkler’in Doğu Anadolu yaylasından Anadolu içlerine doğru ilerlemiş olduklarını göstermektedir. Bu mağara yazıtlarını Prof. Dr. Hâmit Zübeyir KOŞAY bulmuş, yazıtların tamamını Kâzım MİRŞAN okumuştur.
MİRŞAN’ a göre,
Mirşan’a göre, İÖ. 3 000’lere tarihlenen Cunni Mağarası, bir ATEŞ EVİ’ dir.
Yazıtlardan Cunni Mağarası’nda Kral ISUB-ÖG’ ün gömülü olduğu anlaşılmaktadır. Tabii, gömülü olan kralın külleridir.
Yine MİRŞAN’a göre, buradaki bazı yazıtlar, hiyerogliften önce hiç sözü edilmeyen Mısır yazısına aittir. Ve bu yazı, Orta Asya’dan Mısır’a gitmiş olan Ön- Türkler’ e ait damgalardan oluşmaktadır.
TRABZON YAZITLARI:
Kâzım MİRŞAN, Trabzon’daki bir mağarada bulduğu Ön- Türkler’ e ait bir yazıdan, kentin eski adının OY-ONUL olduğunu, bu ismin “Başarı inancı” anlamına geldiğini ileri sürmektedir.
MİRŞAN, aynı yerde bulunan ikinci bir yazıyı da UW-ON ONULUS UQUS olarak okumuştur. Ona göre bu yazının anlamı da, “ Tanrıyla özdeşleşme” demektir.
**
Unutmayalım, tarih sadece hamaset destanları değil, insanın insan olma serüveninin öyküsüdür.
Ahmet AKYOL, Yalova, 23 Ağustos 2017